Erovizyon Mu, Eurovision Mı?

Eurovizyon’a Türkiye ilk kez 1975 yılında katılmış. O zamanlar ben -1 yaşındayım. “Seninle Bir Dakika” Eurovizyon’da sonuncu oluyor. Bir tek Monako bize üç puan vermiş. Dünya sevmesin ne yazar, şarkı ülkemizde öyle bir tuttu ki, anlaşılan o ki ömrümün sonuna kadar bu şarkıyı duyacağım. Yalnız Semiha Yankı gibi bir sesten sadece “Seninle Bir Dakika”yı bilmek garip geliyor bana. Mutlaka başka şarkılar da söylemiştir, ancak hiçbiri aynı etkiyi yaratmadı.

Eurovizyon deyince Johnny Logan, ABBA, Celine Dion gibi isimler geliyor aklıma. Türkiye ile ilgili benim net olarak hatırladığım ilk Eurovizyon ise, Çetin Alp’in “Opera” şarkısıyla katıldığı. Fakat o ne acı bir deneyimdi öyle. Ki kanımca opera Türkiye’de o zamanlar şimdikinden daha çok saygı görüyordu. En azından benim babam opera çok severdi. Başucundan eksik etmediği, ortadan kaybolduğunda evde kıyametin koptuğu bir opera kitabı vardı. Video dönemlerinde evimizde bazı operaların videoları bulunurdu. Opera, benim kişisel seçimim olmamakla beraber, dünyamda ufak çapta da olsa yer edinmişti yani. Fakat 1983 yılında dinlediğim “Opera” adlı şarkı işkence gibi gelmişti. Eurovizyon’dan sonra arkadaşlarımla birlikte Çetin Alp’i ve şarkısını taklit edip durduk. O yaşımda “tereciye tere satmak,” sözünü fiilen kullanmış olmasam da, bilinç düzeyinde o boyutta düşündüğümü hatırlıyorum.

Her ülkenin kendi dilinde katılma kuralı kalktığından beri de aynı şeyi düşünüyorum. Bence yıllardır tereciye tere satmaya çalışıyoruz. Fikrimi kısaca ifade etmem gerekirse; “ya Türkçe sözlerle Eurovizyon’a katılmalıyız, ya da hiç katılmamalıyız.” Sanıldığı gibi konuya “Müzik evrenseldir,” gibi bir yerden yaklaşmayacağım. Tam tersine bu noktada bireysel açıdan bakıyorum. Müziğin evrensel boyuta geçebilmesi için önce bireysel açıdan doyuma ulaşmalı. Sanatçı önce kendi hissettiği parçayı seslendirmeli. Ancak o zaman müzik karşı tarafa geçer. Şarkıcı en çok o zaman başarılı olabilir. Belki Avrupa’da birinci olamaz, ama yıllarca şarkısı ülkesinde dinlenir. Adı unutulsa bile sesi unutulmaz. Gün gelir bir filmin ya da bir kitabın esin kaynağı olur. Hatta şarkısı yabancı dillere çevrilir. Ayrıca şarkıcılardan çok ülkeler yarıştığı için Eurovizyon’un politik bir düzeyi var. Türkiye katıldığı için 1975 yılında Yunanistan katılmamıştır örneğin. 1979 yılında ise şarkısını seçmiş olmasına rağmen, Kudüs’te yapıldığı için Türkiye katılmaktan vazgeçmiştir. Son yıllarda ise kompleksimizden kurtulup kendi dilimizde Avrupa’lıya şarkı söylemeye cesaret edemiyoruz. Avrupa’lı gibi düşünmek başka, ona karşı değilim. Avrupa’lı gibi görünmek bizi komik duruma düşürüyor. Bu bağlamda imajımız şudur: “Biz sizin çok iyi taklidinizi yapıyoruz.”

Daha okuma yazma bilmezken İngilizce şarkılar dinliyordum. Çünkü ben çocukken abim ergendi ve yabancı müzik dinlerdi. Benim ergenliğimde de Türk şarkıcılara rağbet etmezdik. Zaten onların sayısı -biraz abartacağım ama- neredeyse bir elin parmağı kadardı. Hatta bir ara şu an asla dinlemeye tahammül edemeyeceğim sertlikte bir müzik zevkim vardı. Tam da o dönemlerde Eurovizyon günleri Türkiye için bayram günü gibiydi. Tüm aile o gün başka bir program yapmaz, ortak bir evde toplanırdı. Özellikle Türkiye’de seçimleri bir başkaydı. Herkes favori şarkısını söyler, bir yandan evin içinde de aile içi bir yarışma yaşanırdı. Israrcılığından dolayı en çok eniştemin seçimini hatırlıyorum. Her seferinde Nükhet Duru’nun kazanması gerektiğini söylerdi. Ben ise Sezen Aksu’yu tutardım. Gelgelelim eniştemin ve benim o dönemki seçimlerim Avrupa’da hiç denenmedi. Kendileri hala müzik dünyasında emek veren isimlerdir.

Sertab Erener ses ve yorumcu olarak dünyaca tanınması gereken bir şarkıcı. Ancak şahsen önce kendisinden ve sevenlerinden özür dilerim ki, dinlediğim en kötü şarkısıyla Eurovizyon’u kazanmıştır. Bu durumda onun kendini yüzde yüz ifade edeceği bir eserde açık ara farkla birinci olacağına inanıyorum. Zaten kazanmasının en büyük etkeni bence sahne şovuydu. Onu televizyondan izlerken hissettiklerimi bugün gibi hatırlıyorum. Bağlarından kurtulan güçlü bir Türk kadını, müzik eşliğinde ekranda devleşti de devleşti. Göbek atarak bize o ruhu Letonya’dan ulaştırdı. “Shake It Up Şekerim,”i ne Türkler ne yabancılar tam olarak anladı, ama Kenan Doğulu görsel açıdan benzer bir enerji yakaladı.

Eurovizyon’u yabancı dilde bir şarkıyla nasılsa kazandık. Gönlümde yatan, bu sene katılacak olan Can Bonomo da dahil olmak üzere, artık bundan sonra Türkiye’yi temsil eden şarkıcıların kendi dilimizde yarışması. Açıkçası İngilizce yerine Kürtçe parça seslendirilmesini bile çok daha anlamlı buluyorum.

Eğer bundan böyle son yıllarda olduğu gibi Avrupa’lı için yine İngilizce şarkılar yapılacaksa, “Eurovision”u “Erovizyon” olarak telaffuz ederek kendimizi kandırmayalım.

Son Kulis Haber / 08 Şubat 2012