Son Yaz

Düştüm. Kollarımda tuttuğum, yeni yıkanmış çift kişilik yorganı evin içinde alt kata taşırken, merdivende ayağım kaydı ve çok kötü bir şekilde oturdum basamaklara. Bu yazıya düştüm diyerek pat diye başladığım gibi, pat diye vurdum bedenimi ahşaptan olan zeminin sert köşelerine. Ellerim dolu olduğundan tutunamadığım için, belime ciddi zarar verecek bir darbeden kurtarmış olmam -ki şu an belim de biraz ağrıyor- tamamen şanstı. Bedenimde hala devam eden acıyı her hissettiğimde bunu hatırlıyorum ve şükrediyorum.

Gerçekten ucuz kurtardım. Bunun idrakiyle hareket yeteneğim kısıtlanmadığı halde hemen kalkamadım yerimden. Merdivenlerde uzun uzun otururken, bir yandan telaşlı bir şekilde “Anne iyi misin?” diyerek peşimden gelen kızımı rahatlatmaya çalışıyor; bir yandan da “Biraz otur yerinde, önce bir sakinleş, biraz nefes al, acele etme, ne diye koşturuyorsun?” diye bana öfkelenen içimdeki sesi dinliyordum.

“Tamam tamam anladım”, diyerek susturdum o an içimi ve yerimden kalkıp günlük rutinime devam ettim. Zaten birkaç gündür yapmaya çalıştığım şeyi şu anda neden ısrarla bana hatırlatıyordu ki.

Evet birkaç gün önce durmaya karar vermiştim. Bir nedeni yeni kurulan, oluşumunda benim de ciddi katkılarımın olduğu Takas Öyküler’di. İlk başta benden yardım istedikleri için başlamıştı bu ilişki. Önceleri destek olma çabası içindeyken kendimi ciddi bir şekilde kaptırdım ve sanki kendi sitemmiş gibi -aslında bunu en başında teklif etmişlerdi ve kabul etmemiştim, sonuçta iki tane yürüttüğüm kendime ait sitem vardı zaten- emek vermeye başladım. Gece gündüz zoom aracılığıyla toplantılar yapıyor bir yandan da siteyi geliştiriyorduk. Öyle güzel kaynaşmıştık, öyle güzel bir sinerji yakalamıştık ki, mutluluktan sarhoş gibiydim. Bir yandan da geçen sene ayrıldığım dergide bir zamanlar tam da böyle bir keyifle çalıştığımı hatırladım.

Bunu bugüne kadar hiç anlatmadım, gerek de duymadım ama büyük bir kırgınlıkla ayrılmıştım o dergiden. Keyfimizin gayet yerinde olduğu bir anda, hiç beklemediğim birinden, yüzüme yumruk yer gibi hiç beklemediğim bir darbe almıştım. Şok içindeydim ve çok üzgündüm. İşin tuhafı hiçbir fiziksel temas olmadığı halde gerçekten de yüzüme yumruk yemişim gibi olayın akabinde göz kapağım mosmor olmuştu. Derginin sahibi çok sevdiğim arkadaşım -iletişimimiz tamamen kopmuş olsa da sevgim hala değişmedi- tarafsız kalmak adına ortamı iyi yönetememişti. Kavga etmeyi sevmediğimden ve bütünün huzurunu kaçırmak istemediğimden meseleyi bir süre idare etmeye çalıştıysam da benim için büyü bozulmuştu artık. Patlamaya hazır bir volkan gibiydim. Artık ne benim ne de onlar için faydası yoktu daha fazla orada kalmamın. Hatta çok kırgın olduğum için duygusal anlamda zarar vermeye başlamıştım. Ben de tüm bağları koparacak şekilde tam bir sene önce bu zamanlarda dergiden ayrıldım.

İşte yaşadığım bu üçlü güzel birliktelik ister istemez bana yaşadığım o günleri hatırlatıyordu. Belki de o yüzden bütün bunları anlatıyorum. Yoksa meseleyi çoktan unutmuş, kendi yolumda tek başıma ilerlemeyi seçmiştim. İçinde olduğum şartlarda fena da gitmiyordum bana sorarsanız. Keyfim gayet yerindeydi.

Aslında tamamen dergiye itibar kazandırması için başlattığım Likya Sohbetleri bireysel anlamda benim içimde iyice derinlik kazanmıştı. Şu bir sene içinde tesadüfler sonucu sohbetler video ortamına taşınınca hedefim bambaşka bir form almıştı. Kendi içimde hiç bilmediğim taraflarımı keşfetmiş, korkularıma rağmen ve bugüne kadar ki tüm önyargılarımı kırarak varlığımı açığa çıkartacak şekilde hareket ediyordum. Üçüz çocukları olan bir kadın gibi, bir birini emziriyordum, bir diğerini. Sütüm de beklemediğim kadar da boldu hani.

Takas Öyküler organik, aslında amatör bir ruhla hayatıma girdiğinde bir şeyler yapmak isteyen bu güzel insanlara elimden geldiğince yardımcı olmaktı niyetim. Destekçiler sayfasında bana yer vereceklerdi ve böyle devam edecekti ilişkimiz normalde. Fakat benim aşırı sahiplenen tavrım sonucu, bir gün adımı ve fotoğrafımı Hakkımızda kısmının altında yer alan Biz sayfasında gördüm. İsmimin altında aynen şöyle yazıyordu: “Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde kalacaksın.”

Bunu gördüğüm an kahkahayla güldüm. “Böyle destek mi olur? İsmin destekleyenlerde olunca verdiğin emeğin hakkını vermiyoruz gibi hissediyoruz. Sen bizdensin. Yani kendine ait kısmı artık doldursan iyi edersin,” dediler.

O an için bu bana da mantıklı geldi. Üstelik resmen bir aile sıcaklığı yaşıyorduk. Galiba benim hayatta en karşı koyamadığım şey de bu: “Aile olma duygusu.” Dolayısıyla daha da şevkle sarıldım siteye. Bana güvenerek yeni kurdukları aileye beni de katmak isteyen insanlara sırtımı çevirecek değildim ya.

Vee bir sonraki toplantıyı iple çektiğimiz çok keyifli geçen saatler. Edebiyat dolu, birbirinden eğlenceli bu saatlerde, kısa süre içinde derin anılarını paylaşacak kadar yakınlaşan kahkaha ve gözyaşı içinde üç kadın… Günler böyle geçerken benim ismim sitede hala aynı şekilde duruyordu. “Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde kalacaksın.”

Profesyonel reklamcı olan bir tanıdığın siteyi iyileşmek adına önerdiği şeylerden biri bu olmuştu: “Elif hem destekçilerde hem Biz sayfasında duruyor. Kafa karıştırıyor. Onu tek bir yerde sunmakta fayda var.” İlk tepki olarak “Evet, onu düzelteceğim, Biz kısmına alacağım, en iyisi bir an önce yapayım,” dedim önce. Fakat o gece bilgisayar başına oturup da o sayfaları düzenlemeye geçince işler değişti. Ders çalışması gereken bir çocuğun arkadaşlarıyla bahçede top oynamasına benzettim halimi. Kendime bir yol çizmiştim ve yapmam gerekenleri yine erteliyordum. Takas Öyküler oluşum olarak beni çok mutlu etse de Biz olarak bu kadar merkezinde olmak doğru gelmiyordu. Kendimi Biz sayfasından çıkarttım ve Destekçiler sayfasındaki yerimi hem kafamda hem de sitede daha da bir netleştirdim.

Ertesi gün bunu arkadaşlarla paylaştığımda aslında en başından beri açmazım olarak bildikleri bir konu olduğu için çok anlayışlılardı ama ister istemez üçümüzün yakaladığı enerji kesintiye uğramıştı. Üstelik bir içinde bir dışında davranarak bence onların da dengesini bozuyordum. Bir taraftan ekranda yanlış bir yerlere bastığım için kendi web sitemde yer alan yazıların hiçbirini bilgisayarımdan göremiyordum. Bir de böyle tatsız teknik bir konuyla uğraşmam gerekiyordu. Bu da o günlerde canımı sıkan başka bir konuydu. Şu anda hala o sorunumu çözemedim. Bilgisayarımdan siteye yeni yazı girişi yapamıyorum. Klavyede on parmak yazabilen biri olarak bu yazıyı cep telefonumda ilkel şartlarla iki parmakla yazıyorum.

Normalde teknolojiyle aram çok iyidir. Çabuk öğrenirim. Matematik kafasına sahip olduğum için sanırım, genelde kendi başıma kurcalayarak işi çözerim. Geçmişte bu şekilde neredeyse bütün grafik programlarını ve 10 parmak yazmayı tek başıma öğrendim. Bir ara yazılım dillerini bile çalıştım ama teknoloji denen şey o kadar hızlı ilerliyor ve bazen o kadar aptal sorunlar çıkartıyor ki, bildiğiniz bir konuda bile acemi kalmak an meselesi oluyor. Galiba şu anda o noktadayım. Yine kendi başıma çözeceğim ama şu an ona odaklanacak enerjim yok. Site yayınında sorun olmadığı için acele de etmiyorum.

Hayatın içinde böyle aksilikler yaşamaya başladığım an aslında durmam gerektiğini hemen anlarım. İşte merdivenlerden düşmeden birkaç gün önce o yüzden farkındaydım bunun ve bana sorulsa çok istememe rağmen Takas Öyküler’in bir parçası olmayı reddederek başlamıştım da durmaya. O yüzden de içimdeki sesin hala bana niye “sakinleşir misin?” diye bağırdığını anlayamamıştım.

Neyse sonuç olarak istediği oldu. Okuyorum. Günlerdir aç kurtlar gibi okuyorum. Bu hafta kargonun getirdiği dört kitap da eklenince neredeyse sekiz kitabı aynı anda okuyorum. Bazen birinden beş sayfa, bir diğerinden altmış sayfa sonra başka birinden birkaç paragraf okuyayım derken bugün kitaplardan bir tanesini bitirdim bile… Ayrıca fiziksel ağrılara okumak gerçekten iyi geliyor. Kesin bilgi. 😊

Normalde zihnim habire konuşurken okumaya kolay odaklanamam. O da biraz durmamı isteyince böyle delice bir okuma sevdasına kapıldım böylece. Bütün bu okumaların Likya Sohbetleri’ne evrileceğinin sinyallerini vermemin de sanırım bir mahsuru olmaz. Hem de yine yazılı… Yani durmuyorum aslında. Bu sadece hayattan çaldığım kısa bir mola. Hatta bu yaz sonuna kadar yapacaklarım birkaç gündür kafamda o kadar net belirdi ki, hiç olmadığım kadar güvenli adımlarla devam edebileceğimi hissediyorum. Tabi başıma bir şey gelmezse. Çünkü tuhaf belki ama koca yaz evde kalacak olma fikri bana iyi geliyor… Üstelik ömrüm boyunca aradığım yuvayı sonunda kendi başıma kurduğumu fark ettim. Dolayısıyla hiç korkmayacak şekilde önümüzdeki yazı, hayallerim için geçirmeye şimdiden kendimi adadım. Sanki bu göreceğim son yazım olacakmış gibi hem de…

Didem Elif

Not: Fotoğrafta kullandığım görseli çok yakın arkadaşım Ebru Kalan yaptı. Korona günlerinde kendi kendine resim yaptığını öğrenince hayatımda ilk kez doğum günüm için ondan hediye olarak benim için bir resim yapmasını istedim. “Şu sıralar duvarlara çerçeve asıyorum. Benim için bir resim yapar mısın? İçinden ne geliyorsa onu yap, beni düşünerek yap ama,” dedim. Onun içinden Küçük Prens yapmak geçmiş. 😊 Tam da yazıyı bitirdiğim an yolladı. Ben de görsel olarak kullanmak istedim. Ebru’ya sonsuz teşekkürlerimle…