Kader

Mars acil ihtiyacını giderir gidermez güverteye gelir. Venüs’ü göremeyince suya atladığını düşünerek denize bakar fakat Venüs ortalıkta yoktur.

Mars – Venüüüs???

Venüs – Geliiiyoooruum.

Venüs teknenin arka tarafından yüzerek öne doğru gelmektedir.

Mars – Ne yapıyorsun sen Venüs?

Venüs – Yüzüyordum.

Mars – Karşı kıyıya gitmek için bolca yüzeceğiz zaten, niye kendini yoruyorsun anlamadım.

Venüs – Seni beklerken suyun içinde hareket etmenin bana daha iyi geleceğini düşündüm.

Mars – Daha başlamadan yoruldun ama. Bari hedefimize doğru yüzseydin de yol alsaydın, ben sana yetişirdim. Sense teknenin etrafında dönmüşsün.

Venüs – Aklımdan karşı kıyıya doğru yüzmek geçmedi değil. Ama ya sen içindeyken zaten batmaya başlamış olan şu tekne hepten suya gömülürse. Böyle düşününce buradan uzaklaşamadım. Aklımı boşaltmak için de durmadım yerimde işte. Neyse hadi atla artık yanıma. Seni çok özledim.

Mars balıklama suya atlar. Dipten yüzerek Venüs’e sarılmış halde suyun yüzeyine çıkar. Sevdiği adamın nefes almasına fırsat verdikten hemen sonra Venüs onu dudaklarından öper.

Venüs – Hah şöyle. Bir an ya sana bir şey olur da yanıma gelemezsen diye çok korktum. Neyse ki geçti.

Mars – Niye korktun o kadar anlamadım. Sonuçta hikayenin sonrası belli. Karşı kıyıya geçeceğiz, başka karakterlerle tanışacağız ve bir sürü şey yaşayacağız. Pardon konuşacağız demek istedim. 🙂 Elif zaten o kısımları yazdı ya. Bence çok yersiz olmuş korkman. Kader denilen şey işte. Önden yazılmış. Bize de artık bunu yaşamak kalıyor.

Venüs – Canım o kısımları yeniden yazmakta ne var. Ya Elif kurguyu değiştirmeye karar verdiyse.

Mars – Niye yapsın ki öyle bir şey?

Venüs – Yapmaz değil mi? Ne bileyim ben korktum işte. Zaten o yüzden aklıma olumsuz şeyler gelmesin diye teknenin etrafında yüzerek vakit geçirdim ya.

Mars – Her an başımıza olumsuz şeyler gelebilir elbette ama benden kurtuluşun yok ben sana söyleyeyim. Ne yaparsan yap senden vazgeçmeye niyetim yok benim. Senin tüm uzun mesafe yüzme korkuna rağmen başaracağız biz bu işi. Demedi deme. 😉

Venüs – Madem kaderimizde var onca yolu yüzerek kendimizi yormayalım o zaman.

Mars – Nasıl yani? Yüzmezsek nasıl varacağız karşı kıyıya Venüs? Hiç olur mu öyle şey? Yüzeceğiz ki kaderimizi yaşayalım.

Venüs – Canım karakterler bu aşamada devreye girse ne olur sanki? Mesela Del4 Japonları tekne turuna çıkarmıştır ve denizde bizi görür kurtarır. Ya da Noel Hoca sandalla balık tutuyor olabilir. Birdenbire bize rastlar. Fena mı?

Mars – Çok alemsin Venüs. Oldu olacak hikayeyi sen yaz bari.

Venüs – Ne yani olamaz mı?

Mars – Olabilir. Tesadüf olarak hepsinin gerçekleşmesi mümkün tabii. Hatta bizi illa kurtarmak isterse yepyeni bir karakter bile çıkartabilir karşımıza Elif. Ama anladığım o ki, karşı kıyıya yüzerek varmamızı istiyor. Yoksa kader yerine tesadüf adını verdiği bir öykü kaleme alırdı. Ayrıca kaderimizde var nasılsa diyerek her şeyi Elif’in akışına bırakamayız ki Venüs. Biz sanki tüm o olanlar hiç yaşanmamış gibi unutup; bir yandan bulunduğumuz anın içinde yaşarken, kavuşmak için -karşı kıyıya ulaşmak için yani- elimizden geleni yapacağız.

Venüs – İyi peki tamam. Yüzmekten kaçış yok anladık. Hadi başlayalım o zaman.

Mars yaramaz bir ifadeyle gülümseyerek Venüs’e yaklaşır ve ona sarılır.

Mars – Başlamadan az önce yaptığın gibi beni tekrar öpsene Venüs. İkimize de enerji versin, güç versin. Resmen ömrümün orucu oldu bu yolculuk. Şikayet ettiğim Japonya’yı özledim valla. Uzun süre daha yalnız kalamayacağız gibi görünüyor.

Venüs – Oruç mu ne alaka?

Mars – Seni çok istediğim halde sürekli nefsime hakim oluyorum daha ne olsun. Yaradan bugüne kadar tutmadığım oruçlara bunu sayar mı bilmem tabi de büyük bir sınav veriyorum kendi içimde onu demek istedim. O yüzden bir öpücüğü çok görme bana. 😉

Venüs – Biliyor musun Mars, bazen yüzün çocuk gibi oluyor. Kaç yaşına gelirsen gel çocuksu ifaden hiç değişmiyor. Bayılıyorum bu haline. Birkaç saniyeye sığan böylesine küçük bir zaman dilimi, nasıl mucizevi bir şekilde insanın kalbini kocaman bir sevgiyle dolduruyor. Bakışların seninle Japonya’da pikniğe gittiğimiz güne götürdü beni şu an. Çimlere serdiğimiz çarşafın üzerinde baş başa oturarak yaptığımız piknik ne kadar da güzeldi. Japon pastanelerinde bulamayız diye sana pikniğimize özel olarak Türk simidi pişirmiştim. 😍

Mars – Aman Allah’ım offff, gerçekten çok güzel bir gündü.

Venüs – Afiyetle yemeğimizi yedikten sonra, sarılarak çimlere uzanmıştık. 😇 Lastik bile atlamıştık. Pardon ip atlamıştık demek istedim.

Mars – O detayı söylemeseydin iyiydi. Zaten Elif bana erkeksi bir anı yazsa şaşardım Venüs. Bir an romantik bir şey yazacak diye umutlanmıştım.

Venüs – 😍🙈😂

Mars – Ben senin gülüşünü yerim. Tatlı şey. Yalnız hala öpücüğümü vermedin. Sabırla seni bekliyorum.

Venüs – Göz göze olduğumuz şu anın doya doya tadını çıkartayım dedim. ❤️🤗

Venüs gözlerini kapatır ve Mars’ı uzun uzun öper. Sevgi dolu bu öpüşmenin ardından Karşı Kıyı’ya doğru yüzmeye başlarlar.

Didem Elif

Beklenti

Venüs ve Mars’ın Ruh Eşi Nikahı‘nın ardından Noel Baba Kilisesi’nin bahçesinde kutlama yapılmaktadır. Venüs kadeh kaldırır.

Venüs – Veeee şimdi de Noel’e içelim. Doğum günün kutlu olsun Noel Hoca. Bugünkü mutluluğumu sana borçluyum. İyi ki doğdun.

Mars – Venüs doğru söylüyor. Düğünümüz senin doğum günün sayesinde oldu. Üstelik tüm organizasyonu sen yaptın. Şampanya almayı bile düşünmüşsün. Her şey için teşekkür ederiz.

Noel Hoca – Ben teşekkür ederim arkadaşlar. Baksanıza bir otobüs yolculuğu bizi nerelere getirdi. İyi ki benimle birlikte otobüse binmişsiniz. Ne harika bir gün oldu.

Mars – Bir de son anda Venüs düşmeseydi daha güzel olacaktı. İyisin ama değil mi Venüs? Bacağın ağrıyor mu?

Venüs – Kanayan yer biraz sızlıyor ama gayet iyiyim hayatım. Tam zamanında Kezban geldi de neyse ki, yarama merhem oldu.

Noel Hoca – Gelişi esas bana merhem oldu. Yüreğime nasıl iyi geldin bir bilsen Kezban. Davetimi kırmadığın için çok teşekkür ederim.

Kezban – Bayağı teşekkürü bol bir diyalog oldu ama ben de teşekkür etmek isterim. Böylesine özel bir günde Elif’in metninin içinde olmak benim için çok anlamlı. Ayrıca Noel’cim Demre’ye hoş geldin. Yeni yaşın, yeni hayatın mutlu ve kutlu olsun.

Noel Hoca – Hoş buldum Kezban. Yanımda olduğun için çok mutluyum. Bunu söylediğime inanamıyorum ama doğrusunu söylemek istersen bütün gün senden bir haber bekledim. Bir not, bir mesaj. Beni düşündüğünü gösterecek herhangi bir şey. Bunu beklerken içime öyle büyük bir boşluk oturmuştu ki, galiba Venüs benim yüzümden düştü.

Venüs – Ne alakası var canım. Benim düşmemle ilgili kendini neden suçladığını şu an hiç anlamadım.

Noel Hoca – Sizin mutlu olmanızı çok istememe rağmen nikah kıyılmadan önce o kadar negatif duygular içindeydim ki, sanırım nazar değdirdim.

Del4 – Sana inanamıyorum Noel Hoca. Senin gibi bilge bir çocuğun söylediği lafa bak. Nazardan olsa benim nazarım değerdi. Günün sonunda senin sevdiğin geldi yanına. Bir de benim halimi düşün.

Nikah memuru – Halinizde ne var ki? Düğünün en güzel kadınısınız. Varlığınız göz kamaştırıyor.

Yüzü al al olan Del4 gülümseyerek devam eder:

Del4 – Yo ben çok memnunum halimden. Nazardan değildir yani onu demek istedim.

Uranüs – Evet bence de. Annesi okusa Elif’in bu yazdıklarını şimdi hemen “Nazar da neymiş, getirmeyin aklınıza öyle şeyler,” diyerek kızardı. Gerçekten de çok güzel bir gün yaşıyoruz, aklınıza getirip çekmeyin nazarı. Hem Venüs iyiymiş işte. Mars yarasından bol bol öper çabucak iyileşir merak etmeyin. .)

Mars – Bir yalnız kalalım o iş bende. 🙂

Venüs – 🙂

Noel Hoca – Söylemeye çalıştığım, heyecanlı ve güzel bir gün yaşarken aslında içten içe Kezban’dan bir haber beklediğim. Yanlış anlamayın, Kezban’ı bir ömür boyu beklerim o başka. Ancak onun duygularından tam olarak emin olamadığım için ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Bu beklenti beni yiyip bitiriyordu ki bir anda Venüs’ün düştüğünü gördüm. O zaman her şey o kadar anlamsız geldi ki. Artık tek bir şey istediğimi fark ettim. Yanımda olmasa da Kezban’ın iyi olması. Tam beklentimi kesmiştim ki, Kezban geldi. Mucize gibi bir andı.

Del4 – Ben seni çok iyi anlıyorum. Beklenti içinde olmak insanı gerçekten çok yoruyor.

Noel Baba Kilisesi’nin bahçesine neşe içinde Merkür girer.

Merkür – Tebrikler arkadaşlar. Hepinizi kutluyorum. Ne mutlu bir diyalog böyle. Elif’in kafasının arka planında durmaya dayanamadım ben de neşenize katılmaya geldim.

Uranus – Aaa Elif’in geriye kalan tek karakteri Merkür de geldi. Seni hiç beklemiyorduk.

Merkür – Biliyorum beklemediğinizi. Gelmesem de olurdu aslında ama dediğim gibi dayanamadım. Umarım keyfinizi bölmedim.

Uranüs – İyi yapmışsın. Daha önce aynı metnin içinde yer alıp denk gelememiştik. Seni bayağı bir merak ediyordum. Gördüğüme sevindim valla.

Merkür – Sahi mi? Demek beni merak ettiniz hanımefendi. Yalnız mutlaka belirtmem lazım, Elif hanım sizi okuyucuya anlatırken çok haksız davranmış. Nasıl güzel bir kadına bakıyorum şu an. Elif’in diyaloglarında bundan hiç bahsetmemiş olmasına pek teessüf ettim.

Nikah memuru Del4’un kulağına yanaşarak fısıldar.

Nikah memuru – Pek çapkın bir adamdır aman dikkat edin.

Del4 kafasını çevirip gülümseyerek nikah memurunun gözlerine bakar. Kimse fark etmez ama onlar birkaç saniye boyunca birbirinin gözlerinde kitlenip kalırlar. Kalplerinde sıcacık bir duygu hissederler. O sırada müzik çalmaya başlar. Erkekler bayanları ay pardon erkekler kadınları dansa kaldırır. Mars Venüs’le, Noel Hoca Kezban’la, Nikah Memuru Del4’la, Merkür de Uranüsle dans ederek, mutlulukla içinde oldukları anı yaşarlar. O zaman müzik!

Didem Elif

Not: Bir iki haftadır Kader başlığını verdiğim bir bölüm yazmaya çalışıyordum. Bir kısmını yazdım da ama hikayede bir türlü çözemediğim bir düğüm oluşmuştu. Çünkü Beklenti konusu resmen Kader’in önüne geçip öne çıkmaya çalışıyordu. Nihayetinde Beklenti yazısı daha önce bitti. Ne diyeyim. Kader işte. 🙂

Yeni bir yıla girmeye hazırlandığımız şu son saatlerde, Mars ve Venüs hikayeleri yazan biri olarak; 2022’de sevenlerin kavuşmasını diliyorum.

Mutlu Yıllar!

Beklemek

Mars ve Venüs teknenin güvertesinde oturmuş, ellerinde şarap kadehleriyle güneşin keyfini çıkartmaktadır.

Venüs – Şu havanın güzelliğine bak Mars. Ne harika değil mi? Güneş iliklerime kadar işledi.

Mars – Tabi kış geldi ya Elif yaz havası anlatmasa olmaz. Kesin bir yerleri şişer sonra. Fark ettin değil mi? Kadın ters köşe delisi resmen. Bu konuda yapacağımız bir şey yok ne yapalım. Onun elinde kaderimiz. Mecbur boyun eğiyoruz.

Venüs – Canım ne güzel bir ortamdayız. Teknede, açık havada… Ohh valla miss… Ayy çok iyi geldi.

Mars ayağa kalkıp toparlanır.

Mars – Ben birazdan geliyorum hayatım.

Yalnız kalan Venüs yanı başında duran kitabını eline alıp okumaya başlar. Çok geçmeden panik içinde Mars geri gelir.

Mars – Ba–baaa– ba—tıyoruz.

Venüs – Sakin anlatır mısın? Ne dediğini anlamadım.

Mars – Batıyoruz Venüs! Bir an önce tekneyi terk etmemiz lazım.

Venüs – Batıyor muyuz? Ciddi olamazsın. Kaptanın yanına gidelim hemen. Bakalım o ne diyor bu işe?

Mars – Kaptan yerinde yok ki. Çoktan tekneyi terk etmiş olmalı.

Venüs – Olur mu hiç öyle şey? Bize niye haber vermeden ayrılsın? Dur ben gidip bir bakacağım.

Venüs teknenin her tarafında kaptanı arar. Hiç bir yerde bulamaz ve teknenin su aldığını bizzat görünce Mars kadar telaşlanır.

Venüs – Haklısın batıyoruz. Ne yapacağız?

Mars – Canım ne yapacağız? Tabi ki atlayıp karşı kıyıya yüzeceğiz.

Venüs – Hangi karşı kıyıya?

Mars – Bak işte orda. Uzak da olsa görünüyor karşı kıyı.

Venüs – Sen delirdin galiba. Orası ne kadar uzak haberin var mı? Ben hayatta oraya kadar yüzemem.

Mars – Yüzersin niye yüzemeyecekmişsin.

Venüs – Öyle bir söylüyorsun ki. Sanki İstanbul’da karşı yakaya geçiyoruz. O kadar basit mi? Ben kendimi biliyorum Mars yapamam. O kadar uzun süre yüzemem ben yorulurum.

Mars – Yüzdün ki? Karşı kıyıya geçtik hatırlasana.

Venüs – Nasıl yani?

Mars – Kendimizi teknede bulunca ilk başta sanmıştım ki evlendiğimizi anlatan geçen bölümün sonrasında tekneyle balayına çıktık. Ama yok durum öyle değil. Belli ki Elif yazmadığı o aradaki bölümü yazıyor. Suya nasıl düştüğümüzü anlatıyor.

Venüs – Sahi mi?

Mars – Evet. Kaş’tan Fethiye’ye doğru kaptanlı bir teknede geziye çıkmıştık. Bir şekilde bir sorun çıktı ve tekne su almaya başladı. Kaptan da ortadan kayboldu. Bundan sonrası için başımızın çaresine bakacağız anlayacağın.

Venüs – Aaa doğru. İleri geri anlatımlarla bunu yapacaktı. Çok haklısın. Nasıl da unuttum o kısmı ben. Hikaye böyle gelişti demek ki.

Mars – Evet Venüs. O yüzden hemen şimdi atlayacaksın ve birlikte karşı kıyıya yüzeceğiz.

Venüs – Ama çok korkuyorum ya yapamazsam, ya tamamlayamazsam bu yolculuğu…

Mars – Canım sonunu biliyoruz işte. O bölümleri yazdı ya Elif. Karşı kıyıya ulaşacağız ve sonra yeni karakterlerle tanışacağız, en sonunda da evleneceğiz. Üstelik yeryüzündeki ruh eşi düğünü yapan ilk çift olacağız. Bunu herkes öğrense ne kadar meşhur oluruz bir düşünsene. 🙂 Bal gibi de yapacaksın yani Venüs. Hadi atla.

Venüs – Seni ruh eşim yapacağım diye kız kandıranı da ilk kez görüyorum Mars. 🙂

Mars – :)))

Venüs – Başaracağım o zaman değil mi?

Mars – Bak hala nelerle oyalanıyor. Hadi ama Venüs. Seni bekliyorum.

Venüs – Öyleyse hemen yanıma birkaç parça şey alayım. Karşı kıyıda ihtiyacımız olacaktır.

Mars – Dur ben de bir tuvalete gideyim o arada.

Venüs – Bana nelerle oyalanıyor diyene bak. Tekne batıyor ve sen şu an tuvalete mi gideceksin?

Mars – Sıkıştım ne yapayım? Demin de tuvalete gitmek için kalkmıştım ki zaten.

Venüs – Dert ettiğin şeye bak. Yüzerken denize yaparsın canım.

Mars – Hiç olur mu Venüs? Elif’e yakışır mı öyle bir diyalog yazmak. Lütfen ama. Ayrıca eski bölümlerden hatırlarsan, senin yüzmemiz boyunca dry bag taşıdığını fark etmemem gerekiyor. E ne ara hazırlayacaksın? Ben tuvaletteyken tabi ki. Hazırladığın çantayı sırtına takıp ben gelmeden suya atlayacaksın ki ben görmemiş olacağım.

Venüs – Aaaa doğru. Tamam tamam hadi çabuk ol.

Mars kamaraya girer. Venüs aceleyle ihtiyacı olacağını düşündüğü bir kaç parça eşyayı dry bag’a koyup, çantasını sırtına takar. Kısa bir süre endişeyle karşı kıyıya bakar. Sonra gözlerini kapatıp elini kalbine koyarak kendini suya atar. Dalgalarla uyum sağlayarak suyun içinde sevdiği adamı beklemeye başlar.

Didem Elif

Business photo created by wayhomestudio – www.freepik.com

Güven

Noel Baba Kilisesi’ne giren Uranüs yerdeki taşa takılıp dengesini kaybeder. Elindeki kutu yere düşer. Çıkan ses Venüs ve Mars’ın düğün töreninde bulunan herkesin dikkatini dağıtır.

Venüs – Aaa Uranüs de burada.

Mars – Hoppala. Gene evlenemeyeceğiz desene.

Uranüs – İnsan bir hoş geldin der. Elif’in düğün sahnenizi yazdığını okuyunca sizi görmek için o kadar yol geldim. Beni görünce mutlu olursunuz sanmıştım. 🙁 Üstelik düğün hediyesi olarak gerdek geceniz için Venüs’e iç çamaşırı almıştım. Aşk olsun yani.

Venüs – Düğün hediyesi mi? Ayy çok heyecanlı.

Mars – Madem Elif’in yazdıklarını okuyorsun, Venüs ile bir türlü evlenemediğimizi de fark etmişsindir. Tam şimdi evleneceğiz diyorum son anda bir şey oluyor tamamlanmıyor. Üstelik Elif her seferinde bir sürü diyalog yazıyor. Seni görünce yine araya konuşmalar girecek, derken tören yine bitmeyecek diye düşündüm. Ondan öyle dedim. Yoksa hoş geldin tabi ki.

Uranüs – Yok yok ben daha fazla konuşmayacağım. Sessizce kenarda oturup töreni izleyeceğim söz. Hadi devam edelim. Bir an önce Venüs’e düğün hediyemi vermek için sabırsızlanıyorum.

Mars – Bak şimdi ben de heyecanlandım aldığın hediyeyi görmek için Uranüs. :)))

Venüs – :)))

Nikah memuru öksürerek boğazını temizler ve konuşmaya başlar.

Nikah memuru – Öyleyse törene devam edelim. Yalnız Elif televizyonlardaki uzun reklam araları gibi valla. Konuşmalarımızı yazmasını beklerken nerede kaldığımızı unutuyorum. Biriniz sufle verebilir mi?

Del4 – Canım kızcağız şehir değiştirdi. İkamet değişikliği, kızının okul işlemleri gibi bir sürü teferruatla uğraşıyor. Ayrıca kızı babasının yokluğunu hissetmesin diye onunla özel olarak ilgilenmeye çalışıyor. Elif’in dünyası şu ara epeyce karışık. Düzenini oturtması gerekiyor ondan uzun sürüyordur bu kadar. Ben hatırlatayım sana nerede kaldığımızı. En son Venüs’e “Gönlün var mı?” diye sormuştun.

Nikah memuru – Hah doğru tamam. Gönlün var mı Venüs?

Venüs tüm kalbiyle Mars’ın gözlerinin içine bakarak cevap verir.

Venüs – Var.

Nikah memuru – Senin Venüs’te gönlün var mı Mars?

Mars ve Venüs hâlâ birbirlerinin gözlerine bakmaktadır.

Mars – Var.

Noel Baba Kilisesi’nde neşeli bir alkış kopar.

Nikah memuru – Harika. Ben de Elif’in bana verdiği yetkiye dayanarak sizi ruh eşi ilan ediyorum. Şimdi gelinin ayakkabısını çıkarabilirsiniz Mars.

Mars – Gelinin ayakkabısını mı çıkarayım?

Nikah memuru – Evet. Sen ne yapacaksın sandın?

Mars – Gelini öpmeyecek miyim? Bu kadar zaman Venüs’ün ayakkabısını çıkartmak için mi bekledim yani? Bu Elif bizim diyaloglarımızı yazarken ne içiyor Allah aşkına?

Venüs – Kahve. :))))

Mars – Sen ciddisin yani. Gerçekten Venüs’ün ayakkabısını çıkaracağım öyle mi? Yoksa değişik bir fantezisi mi var Elif’in? Hediye olarak iç çamaşırı filan… Yalnız ben sizin yanınızda kendimi hiç rahat hissedemem baştan söyleyeyim.

Nikah memuru – Yok canım fantezi ile ne alakası var. Önce Venüs’ün ayakkabısını çıkaracaksın çünkü senin ona aldığın ayakkabılar ayağını kaydırdığı için kendi ayakları üzerinde yürüyemiyor. Bir kadın her zaman kendi ayakları üzerinde yürümeli ki ruh eşiyle çıktığı yolculukta ona sağlıklı bir şekilde eşlik edebilsin. Böylece Venüs sana hiçbir şekilde yük olmayacak ve bundan böyle el ele birlikte sevgi içinde yürüyebileceksiniz.

Mars – Hani çıplak ayakla yürümek yasaktı. Ya onu yine hapse atarsan? Sana nasıl güveneceğim?

Uranüs – Aaa… İç çamaşırının altına giymesi için ben ona ayakkabı da aldım ki.

Nikah memuru – Gördün mü bak? Bir de Uranüs töreni böldü diye az önce söyleniyordun. Elif boşuna onu da dahil etmemiş demek ki. Umarım geçmişteki polis memuru rolümü unutursun ve bundan böyle bana güvenebilirsin Mars.

Mars hiç tereddüt etmeden Venüs’ün ayağındaki ayakkabıları çıkarır. Ayağa kalkınca Venüs’e sıkıca sarılır ve etrafındaki herkesi unutarak tutkuyla sevdiği kadının dudaklarından öper.

Veee onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine… 🙂

Didem Elif

Not: Doğada tek eşliliğiyle bilinen kuğuların, bir araya geldiğinde ortaya çıkan kalp şeklindeki görüntüsü romantik geldiğinden olsa gerek; genelde otel odalarında çiftler için yatağın üzerine havludan kalp şeklinde iki kuğu hazırlanır.

Sevgilerimle

Anlaşma

Mars nikah masasının önüne gelince, Venüs’ü kucağından indirip sandalyeye oturmasına yardım eder. Mars’ın da oturduğunu gören nikah memuru, Elif’in ona verdiği yetkiye dayanarak Noel Baba Kilisesi’ndeki düğün törenine başlar.

Nikah memuru – Siz sevgili Venüs, Mars’ın en sevdiğiniz huyu nedir?

Venüs – Nasıl?

Nikah memuru – Huy? Yani Mars’ın en çok hangi yanını seviyorsunuz?

Mars – Şimdi sohbetin sırası mı Allah aşkına? Bir an önce başlasak ya artık törene memur bey. Yani ben ömrümde bu kadar uzatılan bir düğün sahnesi daha görmedim. Kaç bölümdür bir türlü evlenemedik. Bir an önce kıyın nikahımızı da gerdeğe girelim. Oram buram şişti bu kadının hasretinden valla.

Venüs – :))) Marssss. 🙈

Nikah memuru – İyi de başladım ki ben törene. Esas şu an siz durduk yere meseleyi uzatıyorsunuz.

Venüs – Ne yani bu nikah töreni sorusu mu? Annemin babamın adını sormayacak mısınız?

Nikah memuru – Niye öyle saçma bir şey sorayım ki? Gökten düştüğünüzü hepimiz biliyoruz. Hem öyle olmasa bile ne yapayım ben sizin ana baba adını canım? Bu sıkıcı sorunun cevabını vermenizin sizin evliliğinizle ne alakası var?

Venüs – Hani ne bilim soy ağacı için filan olsa gerek herhalde.

Nikah memuru – Şu vatana doğru düzgün bir ağaç dikip yetiştirdiniz de soy ağacınız kaldı.

Venüs – Peki Mars’ın hangi huyunu sevdiğim sizi niye ilgilendiriyor? O daha saçma bir soru değil mi?

Nikah memuru – Niye saçma olsun? Bu adamla niye evlenmek istiyorsun bileyim ki onay vereyim. Öyle anasının babasının adıyla gelip her evlenmek isteyeni evlendirseydik oooo ne anlamsız çiftlerle dolu bir dünya olurdu burası siz hiç düşündünüz mü? Hem ne demişler, can çıkar huy çıkmaz.  Dolayısıyla huyunuz suyunuz birbirine uygun mu bilmem lazım ki nikahınızı kıyayım.

Mars – Tamam tamam. Ayy Elif’i sen niye anlamaya çalışıyorsun güzelim yaa? Hadi cevapla nikah memurunun cevabını da bir an önce düğünümüz tamamlansın. Kavuşalım artık bir tanem. Hasretinden deliricem diyorum anlatamıyorum herhalde.

Nikah memuru – Onu kucağında buraya taşırken Venüs’e öyle bir yapıştın ki gayet net anlaşılıyor o kısım merak etme.

Venüs – Ayy siz onu bir de yatakta görseniz. 💃

Mars – 😍🌹

Nikah memuru – Öhö öhö… Hala cevabınızı bekliyorum Venüs hanım.

Venüs – Ama bunun cevabını benim biraz düşünmem lazım. Hiç kafa yormadığım bir şey sordunuz.

Nikah memuru – İlk aklınıza geleni söyleyin Venüs hanım. İnanın bana zaten aklınıza geldikçe, ki bu gerdekteyken bile olabilir, hemen Mars beye söylemek isteyeceksiniz, “şu huyunu da seviyorum,” diye.

Venüs – Sabır. Sabırlı olmasını seviyorum.

Nikah memuru – Mars bey mi sabırlı? Emin misiniz? Bana nedense pek sabırsız göründü.

Venüs – Evet sabırlıdır. Hem de çok sabırlıdır. Bakmayın siz Elif’in dialoglarında öyle göründüğüne. Mars benim kendi yoluma hiç müdahale etmeden sabırla bekler. Patara kumsalını bir baştan bir başa yürümeye kalksam bile hem de. Düşünün artık işte ne kadar sabırlıdır. En çok bu huyunu seviyorum. 😇

Nikah memuru – Siz Mars bey? Siz Venüs hanımın hangi özelliğini seviyorsunuz?

Mars – Bunu tek kelimeye indirgeyerek anlatmam zor. Hani çılgınlık diyeceğim tam karşılamayacak çünkü.

Venüs – Çılgınlık mı? Sence ben çılgın biri miyim yani?

Mars – Değilsin işte. Aksine çok durağan ve stabil birisin hatta. Ama bir şeyi çok istediğinde senden hiç beklenmeyecek çılgınca şeyler yapabilirsin. Senin bu huyunu çok seviyorum. Sürprizlerle dolusun.

Nikah memuru – Peki siz Venüs hanım, Mars beyin en sevmediğiniz huyu nedir?

Venüs – Cevap vermemesi.

Mars – Bu sefer hiç düşünmeden bir çırpıda cevap verdin bakıyorum.

Venüs – İşine gelmeyince cevap vermiyorsun yalan mı?

Mars cevap vermeden öylece sessizce durur.

Venüs heyecanlanarak işaret parmağıyla Mars’ı göstererek konuşur.

Venüs – Gördünüz mü? İşte bundan bahsediyorum.

Mars istifrini bozmadan susmaya devam eder.

Venüs – Allahım öldürecek bu huyu beni.

Nikah memuru – En sevdiğiniz huyunun aynı zamanda en sevmediğiniz huyu olduğunu fark ettiniz mi?

Venüs – Nasıl yani? Anlamadım.

Nikah memuru – Aslında bu sevmediğiniz davranışı onun yine sabırlı biri oluşundan kaynaklanıyor. Sabırla sizin cümlelerinize tepki vermeden durabiliyor. Tıpkı sizin kendi yolunuza sabırlı bir şekilde bekleyerek tepki vermediği gibi.

Venüs – Hiç böyle düşünmemiştim. Doğru aslında.

Nikah memuru – Siz Mars bey, Venüs hanımın hangi huyunu sevmiyorsunuz?

Mars – Sinirlendiğinde beni bozması. Hiç beklemediğim tepkiler veriyor çok şaşırıyorum.

Nikah memuru – Gördünüz mü gene aynı şey oldu. Karşınızdakinin sizde pozitif duygu yaratan aynı huyunu tehdit olarak algıladığınızda negatif etkileniyorsunuz. Hiç beklemediğiniz davranışta bulunması hoşunuza giden bir şey olunca o huyu çok seviyor, hoşunuza gitmeyen bir şey olunca sevmiyorsunuz.

Venüs – Aaa evet. E peki nolucak şimdi? Bu durumda evlenemeyecek miyiz? Üniversite sınavında bile bu kadar zorlanmadım yani.

Mars – Hangi üniversite sınavı Venüs? Duyan da okula gittin sanır.

Venüs – Tamam bizzat ben gitmedim ama Elif giderken ben de onun kadar heyecan yaptım. Ne var?

Nikah memuru – Bugüne kadar okuduğum diyaloglarınızı göz önünde bulundurursam, kan uyuşmazlığı yaratacak yani çok sorun olacak bir huy probleminiz görünmüyor. Birbirinizin huylarını değiştirmeye kalkmadığınız sürece tabi. Önemli olan “ben bunun bu huyuna katlanabilir miyim?” diye düşünerek şimdi soracağım soruya cevap vermeniz. Siz Venüs hanım, canı çıkacak huyu çıkmayacak bu adamı “bildiğim bilmediğim, iyi kötü tüm huylarıyla başedebilirim,” diyecek kadar seveceğinize inanıyor musunuz?

Venüs – Aaa çok kazık soru. Keşke uçakla Türkiye’ye dönerken sana evlenmemiz gerekir demek yerine bir okul okumamız gerektiğini söyleseymişim Mars.

Mars – Zaten ilk fırsatta onu da yapsak iyi olur. Yoksa modacı etiketini alamayız kolay kolay . Terzi olarak kalır adımız. Okul dediğin bir etiket Türkiye’de. Ağzımı bozmayı hiç sevmiyorum çok afedersin Venüs ama boka etiket konsa alacak insanlar var. Etiket önemli o yüzden. Yoksa bu saatten sonra diplomayla ne işim olur benim?

Nikah memuru – Hem kavuşmak istiyorsunuz hem de hala oyalanıyorsunuz ama. Kazık mazık bu soruya doğru cevap vermeniz lazım.

Venüs – Yani ben şimdi nasıl bunun garantisini vereyim size memur bey? Elimden geleni yapacağıma eminim ama başaramayabilirim yani. Hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde deseniz gözüm kapalı evet derim mesela hiç düşünmem.

Nikah memuru – Adamı davranışlarınızla hasta ettikten sonra kötü günde yanında olsanız ne olacak? Hem evet bunu başaramayabilirsiniz ama ben size Gönlünüz Var Mı? diye soruyorum aslında. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez zaten. Okul dediniz bak Elif’in tüm İktisat eğitimi boyunca öğrendiği tek şey aklıma geldi.

Mars – Neymiş o?

Nikah memuru – İşletmeler doğar, büyür ve ölürler. Bu her şey için geçerlidir. Devletler, insanlar, ilişkiler… Sizi ölüm mü ayırır yoksa kendi kendinize mi ilişkinizi öldürürsünüz bilemem. İnsanın birinde gönlü varsa ilişkiyi yürütebilmek için elinden geleni yapar. Yani çaba gösterir. Eğer karşı tarafın da gönlü varsa o çabayı görür ve o da kendi elinden geleni yapar. Böylece gece gündüz yürünen iki kapılı karanlık bir handa gidebildikleri yere kadar iki insan birbirine yol arkadaşı olur. Son kez soruyorum gönlün var mı Venüs?

Venüs Mars’ın gözlerine bakarak tam cevap vereceği sırada ani gelen bir sesle tören bölünür. Herkes sesin geldiği yöne bakar.

Didem Elif

Nereden Başlamalı?

Karar verdikten sonra harekete geçmeyi galiba en çok bu soru zorlaştırıyor. Nereden başlamalı?

Yaz ortasında bir ara kafa karışıklığı yaşasam da aslında Kaş’tan ayrılmaya ilk baharda karar vermiştim. Sosyal medyada ve yakın çevrem dışındaki insanlara yeni duyurdum ama o dönem yazdığım bir yazıda da açık açık ifade etmiştim bunu.

Taşınma kararını verdikten sonra bu yazı güzel geçireceğime dair bana umut veren güzel gelişmeler olmuştu ama üzücü bir şekilde bu gelişmeler bir türlü sonuca bağlanmadı.

Haziran başında olmasını çok arzu ettiğim güzel bir organizasyon yapacaktık. Pandeminin de elbette etkisi var, birkaç gün kala etkinlik otel tarafından iptal edildi.

Daha önce ilk kitabımı basan ama şu anda daha çok fuarcılık işi yapan eski yayınevimin sahibiyle Kaş’ta Kitap Fuarı düzenleyecektik. İşin bazı ayaklarını halletmeme rağmen, Türkiye’de korku ve endişe yaratan o büyük yangınlar belediye ile yapacağımız girişimimizi resmen bloke etti.

Başka bir yayınevi sahibi, bugüne kadar ürettiklerimden haberdar olduğundan, yaz başında kendiliğinden, dört ayrı kitabımı yıl sonuna kadar kısa aralıklarla basmayı teklif etti. Tüm yaz üzerinde çalıştık. Kapakların tasarımından basın bültenine kadar her şey hazırdı. Temmuz’da çıkarılması niyetlenen ilk kitap nihayet 9 Eylül için kesin tarih olarak kararlaştırılmıştı. Hatta içinde benim de bir öykümün bulunduğu Yaz Öyküleri kitabı elime yeni geçmişti, o gün bir arkadaşımla Kaş’ta olacak imza ve söyleşi gününü organize etmek için bir araya gelmiştik. İlk kitabın çıkmasına neredeyse 10 gün kalmıştı. Bu sefer ben vazgeçtim.

Belki çoğu insana delice gelecek bir hamle olabilir. Kimse adına burada kötü bir söz söylemek istemem ama beraber yol aldığımız süreç bana dört kitap boyunca bu yayıneviyle birlikte yürümek istemediğimi fark ettirdi. Neticede dışarda kitaplarımın olmasını yana yakıla bekleyen bir kitle yok. Sırf egosal bir tatmin için de artık istemediğim bir ilişkiyi sürdüremezdim.

Belki en son kaleme aldığım “Başka Bir Ben” adlı yazımda “hayata sıfırdan başlıyorum,” demem biraz da bu olanlardandır. Çünkü koca bir yaz bunlara harcadığım enerji yerine, İstanbul’a taşındığımda beni finanse edecek sürekli bir iş bulmaya odaklansaydım böyle hissetmezdim belki de. Yoksa elbette ki bugüne kadar Kaş’ta yaşarken tüm ürettiklerim -ki üretmeye hala devam ediyorum ve hiç yabana atılır işler değil- ve hayatımın en değerli varlığı sevgili kızımla başlayacağız İstanbul’daki hayatımıza. Yani sıfırdan başlamak derken öyle benim için hiçlik mertebesi de sayılmaz tabi ki. Ayrıca bu bir tercih meselesi asla pişman değilim. Hem doğduğum ve büyüdüğüm şehirdeki arkadaşlarım, dostlarım ve ailemi hesaba katarsak şansımın ve bahtımın çok açık olacağına inanıyorum. 🙂

Benimkisi birazcık geçmişte çektirdiğim röntgen filmiyle o günün röntgen çıktısının bir karşılaştırmasıydı.

Bedenimizde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissetsek de sorunun neden kaynaklandığını dışardan göremeyiz çoğu zaman. İşte röntgen zırt pırt çektirilecek bir şey değildir ama ihtiyacımız olduğunda vücudumuzun doku ve kemik yapısını x ışınlarıyla göstererek bize fikir verir. Yıllar önce bir düşmem sonucunda elim kırılmıştı ama çok ağrı çekmediğim için hemen hastaneye gitmemiştim. Elimdeki şişlik bir türlü inmeyince yani ancak üç gün sonra röntgen çekildiğinde elimin kırıldığını anlayabilmiştim.

Duygularımızı anlayamadığımızda -yine zırt pırt olmamakla birlikte- ruhumuza da röntgen çekilmeli bazen. Bu arada röntgen teknolojisinde tonlarca renge gerek yoktur. O şeffaf siyah beyaz görüntü onu okuma yetisi olan kişiye yeter. Çünkü burada amaç bozuk olan dokunun ne olduğunu anlamak ve onu iyileştirmek için nereden başlayacağını bilmektir.

Didem Elif

Başka Bir Ben

Kaş’tan taşınmaya karar verdiğim şu günlerde Kaş’ta yaşamaya karar verdiğim zamanlar aklıma geliyor. Tanıştıktan çok kısa bir süre sonra kızımın babası tarafından evlilik teklifi almıştım. Üstelik hemen bir ay sonra gerçekleştirmek istiyordu bunu. Benim fikre hazır olmamsa, yani evliliğin gerçekleşmesi, bir yıl sürmüştü. Böyle bir kararı alana kadar çok korktuğumu akla karayı seçtiğimi hatırlıyorum.

Sadece medeni halim değişmeyecekti çünkü, yaşadığım şehirden de ayrılacak küçük bir sahil kasabasına taşınacaktım. Beraberimde getirdiğim ne işim olacaktı, ne ailem, ne arkadaşlarım. Yine de yeni bir şehirden, yepyeni bir düzenden çok ilişkinin yürümeme ihtimali korkutuyordu beni. Bir yandan da yıllar sonra ilk kez birine çok yoğun duygular hissettiğim için bu ilişkiyi sonuna kadar yaşamak istiyordum. İnsanların isteklerini gerçekleştirmesi konusunda hem yurt içinde hem yurt dışında eğitimler veren alanında uzman birinden destek almaya karar verdim. Birebir görüşmemizde durumumu ve korkularımı anlattım. Beni dinledikten sonra gözlerimin içine bakarak, “En kötü ne olur?” diye sordu, “Kaş’a yerleştin ve ilişkin yürümedi diyelim, ne olur o zaman?”

Aylardır kendime sormayı akıl etmediğim sorunun cevabı çok net geldi. Sesli bir şekilde dile getirdim. “Her şeye sıfırdan başlarım.”

Bu cevabı verir vermez başımın üstünde gezdirdiğim bulutlar birden dağılmıştı sanki. O anda hissettiğim duyguyu sonuna kadar yaşamanın her şeye değeceğini fark ettim. Sonu nasıl biterse bitsin. Alt tarafı yeniden başlardım ne olurdu sanki? Ucunda ölüm yoktu ya…

Uzman kişi bu konuşmanın hemen ardından bana bir çalışma yapacağımızı, gözlerimi kapatmamı istediğini söyledi. Meditatif bir müzik açarak cümleleriyle beni yönlendirmeye başladı. Onun ne söylediğini hiç hatırlamıyorum ama gözlerimde canlanan resim dün gibi aklımda.

Üzerimde, tülden parçaları uçuşan upuzun etekleri olan yumuşacık beyaz bir gelinlik vardı. İçi zifiri karanlık görünen mahsen gibi bir yere iniyordum. Işık indikçe azalıyordu. Ortaçağ filmlerinden kalma bir sahne gibiydi. Merdivenleri yavaş yavaş inerken eteklerim yerlere sürünüyordu. Yine de devam ederek sonuna kadar indim. Önümü görmeden bir süre aynı yavaşlıkta yürüdüm. Ben karanlığın içinde yürüdükçe düşük enerjimin giderek yükseldiğini hissediyordum. Korku duymak yerine cesaretlenmeye başlamıştım. Sonra garip bir şey oldu. Birdenbire üzerime sımsıkı oturan siyah deri bir kıyafet içinde buldum kendimi. Resmen Batman filmindeki Kedi Kız gibi görünüyordum. Meditasyonun bitmesine yakın atak, çevik ve güçlü bir şekilde aynı merdivenleri emin adımlarla çıktım. Gözlerimi açtığımda yüzümde bambaşka bir gülümseme vardı. Her ne kadar masumiyetini yitirmiş olsa da benim içimden çıkan bu seksi cesur kadın çok hoşuma gitmişti.

Birlikte çalıştığım kişi, bir enerji çalışması olan meditasyonuna başlarken de bitirirken de aslında sadece iki ya da en fazla üç cümle söylemişti. Niyeti tamamen odağımı zihnimden çıkartıp kalbime yönlendirmekti. Gözlerimi kapattığım zaman ne gideceğim yeri, ne de üzerime ne giyeceğimi belirtmişti. Hepsi kendiliğinden benim içimden çıkmıştı. Belli ki zihnim evlilik kararını karanlık bir mahsene benzetiyordu. Benim için resmen bir “düşüş” hikayesiydi. Dolayısıyla bunu bilen ruhum bu yola girmekten deli gibi korkuyordu.

O günden sonra yıllarca -yani evliliğim boyunca- bu sahne hiç aklıma gelmedi. Ama şimdi bugün hatırladığımda ve geçmişe baktığımda yaşadığım her olumsuzluğun beni güçlendirdiğini fark ediyorum. Ve elbette iyi ki bu kararı almışım dediğim birbirinden güzel anılar eşliğinde olmuş bu.

Bugün bambaşka bir ben olarak, geldiğim yere -İstanbul’a- gidiyorum. Merdiveni inmeye başladığım noktaya çok farklı bir ruh haliyle geri dönüyorum. Çok az kaldı. 2021 yılının Kasım ayında, hayata -her şeye- sıfırdan başlıyorum.

Didem Elif

Not: Geçtiğimiz hafta Kaş’ta 7 Güneş 7 Ay (Sete Sois Sete Lois) Festivali oldu. Sunuculuğunu üstlendiğim Kaş Antik Tiyatro’da gerçekleşen festivalin ilk gecesinde İspanya Bask Cumhuriyeti’nden gelen Korrontzi grubunun efsane konserini dinlerken, sanırım akerdoen sesinden olsa gerek, Seferad grubunun aşağıdaki şarkısı aklıma geldi. Keyifli dinlemeler.

Sevgilerimle…

Kaza

Mars ve Venüs şaşkınlık içinde nikah memuruna bakakalmıştır. Memur sevgi dolu bir ifade ile ona doğru yürümeleri için işaret eder. Mars bu görüntü karşısında öyle sinirlenir ki, düğüne olan tüm motivasyonu bir anda bozulur. Kızgın bir şekilde memura doğru yürürken Venüs’ün elini bırakır. Ayakkabısı kayan Venüs aniden yere düşer. Del4 ve Noel Hoca onu yerden kaldırmak için hemen yardımına koşarlar. Kollarından tutup ayağa kaldırırlar. Venüs’ün gelinliğinin kan içinde kaldığını görünce herkes panikler. Venüs’ün bu hali karşısında Mars ne yapacağını bilemez.

Del4 – İyi misin Venüs? Aman Allahım elbisen kan içinde.

Venüs – İyiyim, iyiyim. Hatta canım çok acımadı sayılır o yüzden bu kan neyin nesi ben de bilmiyorum.

Venüs elbisesinin eteğini kaldırır. Düşerken Noel Baba Kilisesi’nin yerdeki taşlarına sürtünen dizi yaralanmıştır. Kiliseye yeni girmiş olan bir kadın bunu fark edince hemen Venüs’ün yanına gelir.

Yeni Kadın – Sakin olun. Ciddi bir şey yok. Yalnız mikrop kapmasın. Hemen bir pansuman yaparım şimdi size. Ben doktorum merak etmeyin.

Noel Hoca – Aaa Kezban geldi.

Venüs – Nasıl yani? Hanımefendiyi tanıyor musun?

Noel Hoca yüzü kızarmış bir şekilde Mars’a bakarak konuşur.

Noel Hoca – Evet. Şey… Kezban’ı sizin düğününüze ben çağırmıştım. Arkadaşım da benim. Mars şey demişti de…

Mars – Kezban mı? Yok artık. İsim konusundaki yaratıcılığı kuşku götürmez ama Elif senin aşık olduğun kadına bula bula bu ismi mi verdi? Aşk olsun yani… Hele bu kaza nereden çıktı hiç anlamıyorum. Durduk yere pek çok şey altüst oldu. Tam her şeyi yoluna koydum diyorum bir şey çıkıyor. Şöyle huzurla evlenseydik şaşacaktım zaten.

Venüs – Ayy inanmıyorum sen o musun? Ben bizim çocuk daha genç bir kıza aşık zannetmiştim.

Noel Hoca – Arkadaşlar yapmayın ama. Çok ayıp oluyor.

Kezban duydukları karşısında oralı olmamaya çalışarak Venüs’ün yarasını temizler ve gerekli müdahaleyi yaparak sargı bezi ile dizini sarar. Nikah memuru bu sırada yanlarına gelmiştir.

Nikah memuru – Her şey yolunda mı arkadaşlar?

Memurun bu hamlesi üzerine Mars öfkeyle ona bağırır.

Mars – Senin burada ne işin var? Bak suç filan işlemedik tamam mı? Ayağımızda ayakkabılarımız da var. Hiçbirimizi hapishaneye atamazsın anladın mı? Bu sefer olmaz. Bizi ayırmana bir daha izin vermeyeceğim. Haberin olsun.

Nikah memuru – Ortada bir yanlış anlama var. Ben buraya polis kimliğimle gelmedim nikahınızı kıymaya geldim.

Noel Hoca – Doğru söylüyor. Polis memurumuz Karşı Kıyı’nın nikah memurudur aynı zamanda.

Mars – Sen ciddi misin? Ne saçma şey. Başka karakter mi yaratamıyor Elif Allah aşkına.

Nikah memuru – Siz tabi hayali kahramanlar olduğunuz için bu zamanda tek işle geçiniliyor sanıyorsunuz. Valla ben elimden gelen her şeyi yapıyorum. Böyle oluyor ne yapabilirim? Hem kaç karakteriz şunun şurasında. Her seferinde yeni bir karakter mi yaratsın Elif? Ayrıca tiyatro oyunlarında sıklıkla görülen bir durumdur. Kişi kostüm değiştirir ve yeni bir karakteri oynar. Çok doğal ki bu.

Del4 – Kendi aranızda tartışmayı bırakın da konumuza dönelim lütfen. Venüscüm sen iyi misin? Devam edebilecek misin?

Venüs – Ben devam edebilirim de, Mars hala benimle evlenmek ister mi onu bilmiyorum.

Mars – Tabi ki Venüs. Sen hala beni istedikten sonra benim seni istememem söz konusu bile değil. Elini bıraktığım için özür dilerim. Düşeceğini akıl edemedim. O an öyle kötü hissettim ki. Öfkeden deliye döndüm. Bizi ayırmaya geldi de eliyle o şekilde çağırarak dalga geçiyor sandım. Onu dövmediğime dua etsin.

Venüs – Ne yalan söyleyeyim nikah memuru olarak karşımıza çıkması beni de çok şaşırttı.

Nikah memuru bu konuşmaları sevgiyle karşılar.

Nikah memuru – Neyse herkes sakinleştiyse törenimize başlayalım mı? Biraz kanlı bir gelin oldunuz ama hala çok güzel görünüyorsunuz Venüs hanım. Beyaz üzerine kırmızı size ayrı bir renk kattı.

Del4 şefkatli gözlerle hayran bir şekilde polis memuruna bakar. Polis memurunun aniden ona bakmasıyla bir an göz göze gelirler. Bir süre gözleri birbirlerine kitlenir. Her ikisi de kalbinde tuhaf bir sıcaklık hisseder. Nikah memurunun sözleri karşısında Mars’ın da nihayet yüzü gülümser.

Mars – Şaka gibi ama doğru söylüyor Venüs. Bu haliyle elbise sana gerçekten daha çok yakıştı.

Venüs – :)))) Tamam o zaman hadi üzerimizdeki tüm negatif duygulardan sıyrılıp devam edelim.

Nikah memuru gözlerini Del4’dan ayırmadan konuşmaya başlar.

Nikah memuru – Harika! Elif hep ne der?

Del4 – Her zaman pozitif algıla.

Tüm karakterlerin aynı anda gözlerinin içi güler. Sevgi içinde herkes Noel Baba Kilisesi’ndeki yerini almaya başlar. Nikah memuru nikahı kıyacağı yere doğru gider. Arkasından Mars Venüs’ü sıkıca kucaklayıp nikah memurunun olduğu yöne doğru ilerler. Del4, Kezban ve Noel Hoca yavaşça güzel çiftimizin peşlerinden giderler. Noel Hoca bu yürüme esnasında Kezban’ın iyice yanına yaklaşır ve sadece onun duyacağı şekilde fısıldar.

Noel Hoca – Beni kırmayıp davetime karşılık verdiğin için teşekkür ederim. İyi ki geldin!

Kezban tüm içtenliğiyle gülümseyerek Noel Hoca’nın elini tutar. Tören için yerlerini alırken elleri kenetlenmiş bir şekilde yürümeye devam ederler.

Didem Elif

Not: Annem de babam da Rize’de doğmadı ama köklerimizde Karadenizlilik var. Maalesef hala henüz oraları görme şansım olmadı. Genlerimden dolayı normalde kemençe sesini sevmem gerekir belki ama çocukluğumda tesadüf eseri gittiğim uzaktan bir akraba düğününde dört saat boyunca kemençe sesine maruz kalınca erken yaşlarda en sevmediğim enstrüman arasında ilk sıraya girmişti. Mısır ekmeği, hamsili pilav, mıhlama, kara lahana çorbası gibi evimizde zaman zaman yapılan Karadeniz yemekleri dışında o bölgeye dair edindiğim fazla bir şey yok aslında. Karadeniz şivesine de çok alışık olduğumu söyleyemem. Kısaca bir Karadenizli olarak oranın müziğine karşı özel bir sempatim hiçbir zaman olmadı. Buna rağmen aşağıdaki şarkıyı pek bir sevdim. İnsanın kanı kaynıyor.

Sevgilerimle

Et Tırnaktan Ayrılır Mı?

Et tırnaktan ayrılır mı diye sorarak başladım ama birkaç gün önce benim ayak baş parmağımdaki tırnağım ciddi ciddi bağlı olduğu etten ayrıldı. Hem de bir saniye içinde. Ne olduğunu anlayamadan daha bir baktım tırnağım baş kaldırmış bir şekilde havada duruyor.

Kamusal bir yanı olduğu için içeriğinden bahsetme yetkim henüz yok ama her şey özel bir söyleşi için bir dalış teknesine gittiğimde başıma geldi. Toplantımız bitmiş ertesi gün sabahın erken saatlerinde dalış yapmak için sözleşerek ayrılmıştık ki, tekneden karaya ineceğim merdivenin başında ayağım kaydı ve jet hızı içinde ahşap merdivenin altına sıkıştı. Yere düşmeden, ufacık bir ah bile demeden, ayağımı sıkışan merdivenin altından çıkartmak için önden giden arkadaşın merdivenden inmesini bekledim. Fakat ayağımı çıkarttığımda tırnağımın 90 derece açıyla sadece dipten bağlı olduğu etimin üzerinde havalandığını gördüm. Şaşkınlıktan galiba, sanki yerine koyabilecekmişiz gibi önce tırnağı parmağın üzerine bastırdık. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” der gibi tırnak gerisin geri havaya kalktı. Ardından da ciddi bir kanama başladı.

Teknedeki en soğuk kanlı dalgıç arkadaş sargı beziyle hemen bir müdahale yaparak hastaneye gitmemiz gerektiğini, tırnağımı çekeceklerini söyledi. Etrafımdaki herkes şaşkındı ve panik olmuştu fakat ben hepsini hayrete düşürecek şekilde sakindim. O gün ve pansuma gittiğim sonraki günlerde en çok şunu duydum: “Acı eşiğin ne kadar yüksekmiş. Senin normalde şu anda acıdan zıplaman lazım.”

Acı eşiğim yüksek olduğu için mi bilmiyorum ama hiç acım yoktu gerçekten de. İlginç bir şekilde hastanede tırnağın kalan kısmını koparmak için doktorun yaptığı iğneler canımı daha fazla yaktı. Hatta o kadar canım yandı ki; üçüncü iğneyi bir türlü yapmalarına izin vermeyince, doktor “ama hala hissediyor olmalısın, dayanamazsın, eğer dayanırım dersen çekeyim,” dedi. “Çekin,” dememin hemen ardından tırnağımın etimden kopartıldığını hissettim ve yine iğneden daha az acıdığını söyleyebilirim.

Ben süreci anlatırken bile insanların içleri bir fena oluyor. Pansuman için gittiğim açık yaraya alışık hemşirelerin bile yüzü ekşimeye başlıyor anında. Canımı sıkan bir olay oldu elbette ama parmağımda kırık olmadığı için ve süreci ağrı çekmeden geçirdiğim için hep şükrettim halime.

Hatta olay gecesi o kadar rahattım ki; bir arkadaşımla önceden gitmeyi planladığım Peyk konserine gittim. Daha bir saat önce yaşadığı olayın şokunu üzerinden tam olarak atamayan teknede ayağıma ilk yardım yapan dalgıç arkadaş beni konserde görünce daha da bir şaşırdı. Ertesi gün de sözleştiğimiz gibi dalış teknesiyle erkenden yola çıktım ama doktor suya girmemem gerektiğini söylediği için elbette ki dalmadım. Uzunca bir süre de dalış yapamayacağım gibi gözüküyor.

Olayı duyan bir arkadaşım geçmiş olsun demek için beni aradığında, “sen şimdi bundan da eminim bir anlam çıkartırsın kendine,” gibi bir yorum yaptı. Doğrusu evet kazayı geçirdiğimden beri üzerine düşünüyorum. Dediği gibi kötüye yormak yerine öğretisini anlamaya çalışıyorum ve günlerdir kendime sorduğum soru şu: “Neyi bırakmıyorsun Elif? Israrla neyi tutmaya çalışıyorsun?”

Bundan yaklaşık yirmi yıl önce her iki ayağımdaki baş tırnağım çok acı veriyordu. Tırnak batması çekiyordum. Özel bir hastanede buna çözüm bulmak için doktora gittim. Tırnağımın yapısının U biçiminde olmasından dolayı bunu yaşadığımı söyleyen doktorun önerdiği tek bir çözüm vardı. Operasyonla tırnaklarım çekilecekti ve yeni gelen tırnağın düz çıkması için oradaki deriye şekil verilecekti. Benim için zor bir süreç olacağını, ikisini aynı anda yapamayacağını, eğer yaparsa birkaç gün tuvalete bile gitmekte zorlanacağımı, o yüzden de biri bittikten sonra diğerine başlayacağını söyledi. Operasyondan kısa süre sonra yürüyebileceğimi ama her iki ayağımın tamamen iyileşmesinin 6 ayla bir sene arasında olacağını da ekleyince ben bu çözüm önerisini hayata geçirmekten vazgeçmiştim. Ardından düzenli ve özel bir pedikürle kendi kendime tırnak batmasını iyileştirmiştim. Kaş’ta yaşarken genelde parmak arası terlik giyince de, uzunca zamandır bu konuda bir sıkıntı yaşamadım.

Şimdi ise hayat oldukça sağlıklı olan tırnağımı resmen benden almıştı.

Bu arada pandemiden kısa bir süre önce katıldığım bir Likya Yürüyüşü’nde tırnağım ciddi bir darbe gördüğünden kendi kendine düşmüştü ve hiç açık yara olmadığı için geçici görüntü sorunu dışında -ki zaten pandemiden dolayı evdeydim ve kış olduğu için ayağım kimse tarafından görünmüyordu- bir sıkıntım olmamıştı. Kan yoktu, yara yoktu, alttan gelen tırnak ölmüş olan tırnağı ağrısız bir biçimde atmıştı ve zamanla yeni tırnak yerine gelmişti. O kadar önemsemediğim bir olay olsa gerek ki hangi ayak tırnağımın başına geldiğini bile hatırlamıyorum.

Evet, yıllar önce göze alamadığım bir süreci yaşıyorum şu an. Ağrım olmadığı için yürüme zorluğu çekmiyorum ama pansuman aşamaları, sürekli ayağı kollamak zorunda olmak, pek çok işi yapma konusunda kısıtlanmak -yatakta kıpırdamadan yatmak bile hiç konforlu değil sonuçta- açık bir yarayı mikrop kaptırmamak meseleleri biraz can sıkıcı. Tek başıma sırtlandığım hayatın sırtıma ardı ardına bindirdiği yükler epeyce ağır geliyor doğrusu. Yine de olanın ve bu şartlarda yapabileceklerimin en iyisine odaklanmaya çalışıyorum elimden geldiğince.

Yaşadığım olaydan tek çıkarttığım anlam bırakmak gerektiği. Süreç zaman alacak ve sıkıntılı olacak belli ki ama sonuçta -her şey yolunda giderse- ayağım iyileşecek ve yeni bir tırnak gelecek.

Peki ama neyi bırakmam gerek? İnatla ve azimle sürdürmeye çalıştığım Likya Sohbetleri’ni mi? Duygularımı tüm içtenliğiyle yazmayı mı? Kaş’ta yaşamayı mı? Yoksa hayat bana güzel bir ilişki sunmadığı ve her seferinde hayal kırıklığı yaşattığı halde sabırla hala aşka inanmayı mı?

Bulduğum cevabı burada paylaşacak değilim. Ama evet bıraktım. Süreç nasıl geçerse geçsin tutmaktan vazgeçtim artık!

Bir kelebek; eşsiz kanatlarını borçlu olduğu kozasından vazgeçemezse eğer kelebek olabilir mi zaten?

“Et tırnaktan ayrılır mı?” demiştim yazımın başında. Ne kadar anlaşmazlık yaşasa da, birbirinden ayrılmayacak yakınlığı olan insanları anlatan bir atasözümüz var nihayetinde, “Et tırnaktan ayrılmaz!” diye. Hayır canım et tırnaktan ayrılıyor. Bal gibi de ayrılıyor işte…

Didem Elif

Bütün Yaz

Bütün Yaz adlı öyküyü Didem Elif’in sesinden dinlemek için aşağıdaki ses dosyasına tıklayabilirsiniz.

Didem Elif’in Bütün Yaz adlı öyküsünün yer aldığı Kafekültür Yayıncılık’tan çıkan Yaz Öyküleri kitabının tüm yazarları:

AYŞEGÜL CENGİZ, AYŞIM OKUDAN, BARAN DOĞU, BERİL EREM, CANDAN SELMAN, DİDEM ELİF, EMİNE EBRU, EREN EKİN ERCAN, GÖKÇE ÇİÇEK GÖNÜLAÇAR, GÜLTEKİN ÖZCAN, JALE DEMİR, MERAL TOKSOY, NURCAN PİRGAN, NURDAN ALADAĞ, ÖZGE CAN, ÖZLEM TÜM, ŞİRİN PARKAN

Editör: Halil Gökhan
derleme
112 sayfa
978-605-5229-94-8
13,5*19,5 cm
Temmuz 2021
35 TL

KAPAK YAZISI
“Geçen yaz nerede olduğunu biliyorum.”
Ünlü bir filmden ödünç aldığımız bu esinlenmeye Yahya Kemal “geçmiş yaz” süsü vererek daha romantik şekilde katılıyor:

Geçmiş Yaz

Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her şi’rini hazdan.
Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan?


Yaz bir karşı-mevsim. Tüm mevsimlerin kaçtığı, son derece hızlı akıp giden, hareketçe zengin hafızaca solgun.

Yazarlarımız Ayşegül Cengiz, Ayşım Okudan, Baran Doğu, Candan Selman, Didem Elif, Emine Ebru, Eren Ekin Ercan, Gültekin Özcan, Jale Demir, Meral Toksoy, Nurcan Pirgan, Nurdan Aladağ, Özge Can, Özlem Tüm, Şirin Parkan sadece bu kitap için yazdılar ve tüm yaz’larını birer yaz öyküsüne mühürlediler ki unutmayalım geçen yaz nerede olduğumuzu ve ne yaptığımızı…

“Kışın en soğuk zamanında, ben nihayet içimde yenemediğim bir yaz olduğunu öğrendim.” ALBERT CAMUS

Facebook
Twitter
Instagram