Güzel bir gündü. Bir gece önceki tüyler ürperten fırtınaya rağmen, hava sıcaklık vadediyordu. Şiddetli yağmurun ardından kırılmış mutfağın panjuruna baktım. Açık unuttuğum için zarar görmüştü. Çatı yeniden akmaya başlamıştı. Evde yine bazı şeylerin onarılması gerekiyordu. Belki de yenilenmesi. Onaracaktım elbette. Babaannemden kalma doğduğum bu eve taşındığımdan beri neleri onarmamıştım ki.
Durup dururken hiç beklemediğim bu hasarla baş etmek zorlayacaktı beni. Ancak şu an bu duygunun içinden çıkıp, haftalar öncesinden ayarladığım randevum için bir an önce hazırlanmalıydım.
Yıllar Sonra
Onu tekrar göreceğim anı kafamda binlerce kez kurmuştum. Bazen tesadüfen karşılaştığımız bir mekanda, bazen beni unutamadığını anlatan bir mektupla başlıyordu her şey.
Biliyorum artık öyle sevdiğiniz insanlardan mektuplar gelmiyor. O devir çoktan kapandı. Benimkisi hayaldi işte. Geçmişe takılı kalmış bir insandan bugüne uygun hayaller kurmasını nasıl bekleyebilirsiniz ki?
Onca zaman; gururum, korkularım, güvensizliklerim yüzünden bambaşka hikayelerin içinde yer almıştım. Beni sarmalayacağını sandığım, beni her daim ondan uzak tutacak hikayelerin. Üstelik bile bile seçmiştim bunu. Gerçeklerle yüzleşmek istemeyen, kaçmak isteyen tüm korkakların yapacağı gibi.
Ya Beni Sevmiyorsa
Evet… En büyük dert ettiğim şey buydu. Ya beni onu sevdiğim gibi sevmiyorsa. Benim gönlümün onda kaldığı gibi, ya onun gönlü de başkasındaysa.
Sevse arardı, sevse gelirdi, sevse yazardı, sevse gitmeme izin vermezdi… Sevse… Sevse… Sevse…
Sevse ile başlayan ne çok cümle kurmuştum. O cânım papatları boş yere kopartıp ziyan etmeye hiç gerek yoktu. Nasılsa hep aynı sonuç çıkıyordu: “Sevmiyor.” En azından benim onu sevdiğim gibi değil…
Buna inanarak yıllarca yaşadım. Sevilmek adına kaçtığım hikayelerin içinde, güzel ilişkiler kurmak için çırpınırken; “Onu çok seviyorum,” diyen kalbimi usul usul okşadım. Onun yokluğunda varlığını düşünmek bile kalbimi sevgiyle dolduruyordu.
İyi ama; bir kalp, yıllar boyu yanında olmayan birini hiç karşılık görmediği halde gerçekten bu kadar çok sevebilir mi? Onun tenine duyduğu özlem; uzak kaldıkça azalacağına, gittikçe artan bir şekilde büyüyebilir mi?
Ya O da Seviyorsa
Evet… En çok korktuğum diğer şey de buydu. Ya o da benim gibi beni seviyorsa; haklı olarak, varlığından kaçan birini kendi haline bıraktıysa. Zihnimin gülüp geçtiği, asla ama asla kabul etmediği bu ihtimal içimi kemiriyordu. Gerçek neyse eğer, bununla yüzleşebilecek kadar cesaretim olmalıydı artık. Kendimden kaçarken bulduğum cevaplardan daha kötü olamazdı ya.
Yıllar sonra işte bu yüzden birkaç hafta önce bir mail attım ona. Buluşmak istediğimi söyledim. Reddetmedi beni. Bugün için randevulaştık. Yapabilecek miyim bilmiyorum ama gözlerinin içine bakarak ona sadece şunu söylemek istiyorum: “Benimle Ol!”
Didem Elif
Not: Yeni köşem Benimle Ol’un ilk öyküsü “Başladı”yı yayına sunarken, beraberinde Sezen Aksu’nun Haydi Gel Benimle Ol şarkısını paylaşmak istedim sizlerle. Bugüne kadar yazılarımı, öykülerimi ve söyleşilerimi takip ederek benimle birlikte olan ve bundan böyle benimle birlikte olmaya gönlü olan herkese çok teşekkür ederim.
Edebiyatla Kalın…
Fotoğraflar: Freepik
Mars Ve Venüs ‘u sonunda görmek ve ardından gittiğin yerleri izlemek ve bu yazıyı okumak bana sizin bütün yolculuğu beraberinde yaşattı😁😁 Yalnız MarVens ekibini iyi çekmişsin 😂 Ben o lastik muhabbetine dayanamaz kaçardım
Selam Ahmet. Seni burada görmek güzel. Sahip olduğum tek gerçek hayranımsın 😝 Bin yaşa sen emi. Yalnız bir erkek olarak sen lastik öyküsünü sıkıcı bulduysan, tüm kadın okurları kaçırdık demektir. Venüs ve Mars karakterlerini çok seviyorum. Onlardan çok şey öğreniyorum. Teşekkürler yorumun için…