Dilerseniz Ev adlı bu öyküyü Didem Elif’in sesinden dinleyebilirsiniz.
Bir ev istedim ondan. Öyle içi koltuklarla, masalarla, yataklarla doldurulanlardan değil ama. Hele dört duvar olanından hiç değil. Sıcak olanından, yumuşak olanından. Ekmek gibi taze kokanından istedim.
İlk defa birinden bir şey istedim. Küçük bir şey.
Bana bir ev aldı. Dört duvar olanından. Yepyenisinden. Koltuklarla, masalarla, yataklarla donatılanından. İçine kilim bile koyduk.
Evin yeşillik vadeden bir bahçesi vardı. Begonviller açıp dört bir yanı saracaktı. Limonlar verecekti. Kahkahalarımız yeri göğü inletecekti.
Begonvillerin bazısı açtı, bazısı açmadı. Limon çok az verdi. Bazen topladık, bazen toplamadık. Toprağa elimi bile sürmedim.
Ben bir ev istemedim ki, topraklı bir ev hele hiç istemedim. Ben daha kendim toprağa köklenemedim, ondan öyle bir ev niye isteyeyim?
Bir toprak aldı bu sefer. İçinde ev olan kocaman bir arsaydı. Eski, yıkık-dökük, taştan bir hikayesi vardı. Evi köyün gözbebeği yaptı. Bahçesinde kocaman gövdesi olan bir yaşlı ağaç, göğe kadar uzanmıştı. Rüzgarda uçuşan dikenli yaprakları, her daim üstümüze yağacaktı.
Havada, toprakta, duvarda; dokunmaktan korktuğum şeyler vardı. Küçük şeyler. Evimin içine girmesini istemediğim şeyler. Bazen biraz daha büyüktüler. Akrep gibi, örümcek gibi, uçan hamam böceği gibi böcekler. Onları gördükçe çığlıklarım, yeri göğü inletecekler.
Şimdi ne ağaç kaldı. Ne de ev.
Dün yine bir ev istedim ondan. Başımı sokacak bir ev. Sayfalarında pencereleri olan, başka diyarlara kapıları açılan bir ev. Taptaze bir ekmek gibi kokan, odaları ışık dolan bir ev istedim. Kızımı getirirken, “İlhan Berk’in Ev adlı kitabı olacaktı, onu da getir,” dedim. Ben onun evinin odalarında gezinmeyi çok özledim.
Kızımı getirdi. Kapıdaki kızım neşe içinde; “Anne gözlerini kapat, bak sana sürpriz ne getirdim ben,” dedi. Kızımın arkasından çıkarttığı elinde; plastik oyuncaktan, düğmesine basınca müzik çalan, rengarenk bir ev vardı.
Kızım benim, annesinin bir ev istediğini nasıl da anladı? İnanılmaz bir andı.
Kitap, kızımın çantasının içindeydi. Bir şairin defteri olduğu gibi temize çekilmişti. Bu şekilde birbirine bağlı olan dizeleri okumak güçleşmişti. İstemeden de olsa, bana yanlış baskıyı getirmişti.
Zar zor okuyabildiğim sayfaların içinde, yine de buldum Oda’yı. Bütününü kavrayamasam da içinde anlayabildiğim kelimeler vardı. Nihayet onu okudukça, karanlık odam ışıkla dolacaktı.
Didem Elif
Not 1: Bazı gerçek karakterler hikayelerle yaşatılmalı. İlhan Berk’in “Şeyler Kitabı-Ev” adlı şiir kitabındaki Oda adlı şiirinin anısına…
Not 2: Bu öykü 2019 yılının mart ayında Sen ve Ben Dergisi‘nde yayınlanmıştır. “Kadın Ne İster?” sorusuna, Elif olarak cevabımdır. Diğer kadınların cevapları beni bağlamaz.
Son olarak: Yanıbaşınızdaki sevdiklerinizi “yitirmeden” duyabilmeniz, görebilmeniz, dokunabilmeniz, doya doya öpüp koklayabilmeniz dileğiyle; Pinhani’den Yitirmeden adlı şarkıyı sizin için seçtim. Keyifli dinlemeler…