Venüs – Ayyy tüh yaaaa o söz benim aklıma nasıl da gelmedi. Buraya tam da cuk oturacakmış oysa… Söyledim sana, ben bu işi beceremiyorum.
Mars – Hayırdır Venüs nedir o beceremediğin?
Venüs – Kelime bulmaca. Çözemiyorum işte. Benim hafızam çok kötü. Bildiğim şeyleri bile hatırlayamıyorum ki.
Mars – Nedir soru?
Venüs – Kısa bacaklı.
Mars – Cevap bastıbacak mı?
Venüs – Hah işte bak! Bense bacakbastı dedim. Aklıma o geldi.
Mars – Yok külbastı Venüs. :))
Venüs – Haklısın. Ben en iyisi bulmaca çözmek yerine bir külbastı yapayım. Bari karnımız doyar.
Mars – Külbastı mı yapacaksın? Sahi mi? Vayyy. Ben et işlerinden hiç anlamam yalnız. Kuzu ile koyun etinin arasındaki farkı bile bilmem baştan söyleyeyim. Zaten pek et de yemem. O iş sende artık. Bak sonradan sakın kafamın etini yeme. Yalnız biz şimdi neredeyiz benim iyice kafam karıştı Venüs? Japonya mı, uçak mı, Patara mı yoksa Kaş’ta mıyız?
Venüs – Patara’dayız. O yüzden zaten Külbastı yapayım diyorum ya. Sen işte kuzu yakalarsın ben de onu odun közünün üzerinde pişiririm.
Mars – Ollllduuuu! Üstüme iyilik sağlık. Niye kuzu yakalayacakmışım canım? Boş versene. Cani miyiz biz? Ne kuzu, ne keçi, ne koyun… Yakalayamam ben öyle hayvan filan. Hem Barney Değil bile ortadan kayboldu. Nereye gittiği belli değil. Köpek de olsa hiçbir varlığı istemediği yerde alıkoyamam ben. Bir de yakalayıp pişirmekten bahsediyorsun. Hayatta olmaz.
Venüs – E acıkınca ne yiyeceğiz peki Mars?
Mars – Keçi boynuzu.
Venüs – Ben keçi boynuzuna bayılırım da nerede bulacağız keçi boynuzunu?
Mars – Şu anda tam altında dikiliyorsun Venüs. Hem burada keçi boynuzu bulmakta ne var? Etraftamız ağacıyla dolu.
Venüs – Sahi mi? Bu keçi boynuzu ağacı mı? Ben de “ne güzel, serin bir yerde durduk, bu ağacın burada olması ne iyi oldu,” diye seviniyordum.
Mars – Ben keçi boynuzu hiç sevmem aslında. Yiyeni gördüğümde de “Ne saçma sapan şey,” derdim hep. Şimdi yiyeceğiz artık ne yapalım. Gerçi çok sağlıklı. Bir sürü faydası var. Cinsel gücü bile artırıyor hayatım biliyor musun?
Venüs – Ayyy aman sen sakın yeme o zaman Mars.
Mars – :)))
Venüs – Yalnız şu an olduğumuz yerden durup bakınca fark ettim de, Patara’ya her gelişimde Roma İmparatorluğu döneminden kalma şu Zafer Takı’nı ne zaman görsem içimde tuhaf bir duygu beliriyor.
Mars – Paris’teki Zafer Takı’nı gördüğünde hiç böyle özel bir ilgi göstermiyorsun oysa.
Venüs – Çünkü buradaki farklı duygular hissettiriyor. Sonuçta Paris’teki tak şehrin ortasında duruyor. Belki ondandır. Patara’daki duygu çok daha başka sanki Mars. Artık bu topraklara vuran ışıktan mı öyle hissediyorum bilemiyorum.
Mars – Birazdan senin istediğin gibi yakınına gideriz. Ben önce Likya dönemine ait dünyanın en eski demokratik meclis binasını bir gezelim istedim.
Venüs – İyi yaptın Mars. Gerçekten o da bir o kadar büyüleyici. Az önce içinde gezerken ne hayal ettim biliyor musun? O zamanlarda bizim de burada Likyalılarla birlikte yaşadığımızı. Yani mesela diyorum. Hissederek öyle bir hayalin içine girmeye çalıştım.
Mars – Sahi mi? İlginçmiş. Ne yapıyorduk hayalinde peki?
Venüs – Dur hemen anlatayım. Sen gene korkunç yakışıklısın tabi.
Mars – 🙂
Venüs – Böyle Likyalı kıyafetlerinle sahneye çıkmışsın. İnsanların eşit olabileceğini anlattığın, adalet üzerine sevgi dolu cümleler sıraladığın, nefis bir konuşma yapıyorsun. Ben kalabalık seyircilerin arasında oturmuş sevgiyle seni izliyorum.
Mars – 🙂 Çok tatlısın Venüs.
Venüs’ün yanakları kızarır.
Venüs – Neyse işte böyle… Yalnız bu ağacın burada olması da pek mükemmelmiş. Altında otururken ne kadar da huzurla doldu içim. Peki ya sen? Burasıyla ilgili sen neler hissediyorsun merak ediyorum doğrusu?
Mars – Ben yine her zaman ki gibi yokluk ve varlık üzerine düşünüyordum.
Venüs – Sahi mi? Yine mi? Ne alaka şimdi Mars?
Mars – Şu nefis görünen Antik kentten kalan eski taşlara bakıyorum ve “Yok” diyorum. Altında durduğumuz ağaca bakıyorum ve “Var” diyorum.
Venüs – Ay tek bir şey anladıysam Arap olayım ama Mars.
Mars – Yani onca insan yaşamış bu toprakların üzerinde şimdi hiçbirisi yaşamıyor. Artık yoklar. Geriye onların yaşamış olduğunu bize anlatan bu kalıntılar kalmış. Oysa bu ağaç canlı. Yeşermiş. Resmen nefes alıyor. Meyve veriyor. Varlığıyla bizi serinletiyor. Tam da senin söylediğin gibi onu hissederek huzur buluyoruz. Bunları düşünüyordum. Yokluk ve Varlık iç içe geçmiş. Kısaca “Yok” ve “Var” dediğimiz şeyler hayatımızın içinde hep bir arada yer alıyor. İşte böyle şeyler… Neyse kafanı şişirdim herhalde ben senin yine.
Venüs – Yooo tam tersine. Aslında söylediklerin kafamda başka bir açılım yarattı.
Mars – Sahi mi? Bütün bunlar senin kafanda nasıl bir açılım yarattı merak ettim doğrusu.
Venüs – Senin “Yok” diye nitelendirdiğin taşların arasındayken, ben o dönemdeki insanların varlığını hissederek geçmiş zamanların nasıl olduğunu kafamda hayal etmeye çalışmışım. O hayali kurarken bana onlar hiç de yoklar gibi gelmemişti. Bu sana da ilginç gelmedi mi?
Mars – Ama yoklar Venüs. Sen hayal kurmuşsun sadece. Gerçek değil ki o. Senin hayalin.
Venüs – Evet bunun bir hayal olduğunun çok iyi farkındayım merak etme. Sadece söylemeye çalıştığım, senin “Yok” olarak algıladığını ben “Var” olarak algılamışım.
Mars – Evet zaten en büyük sıkıntımız da o ya. 🙂 O yüzden bir türlü anlayamıyoruz birbirimizi. Gerçi bir anlamda haklısın aslında belki onları görmüyoruz ama bu onların var olmadığını göstermez tabi.
O sırada Mars ve Venüs’ün arka tarafında kalan Anfi Tiyatro’nun içinden değişik bir şapka takmış oldukça genç bir delikanlı çıkar. Yanında Barney Değil vardır. Mars ve Venüs önce onları fark etmezler. Barney Değil’in havlama sesiyle arkalarına dönüp bakınca, gördükleri manzara karşısında şaşırırlar. Genç delikanlı eliyle selam vererek onların yanına ağacın altına gelir. Delikanlının yüzünü görünce Venüs bir çığlık atar. Mars şaşkınlıktan dona kalmıştır. Barney Değil ise bir Mars’ın yanına gider Mars’ı koklar, bir delikanlının yanına gider delikanlıyı koklar. Ardından ne yapacağını bilemez bir şekilde olduğu yerde kalakalır. İçlerinde en sakin olan delikanlıdır. Sanki hep yaptığı bir şeymiş gibi ağacın altına gider. Şapkasını çıkartıp bağdaş kurarak yere oturur.
Venüs – Aman Tanrım Mars! Yüzü aynı sana benziyor. Bu nasıl olabilir?
Mars – Bilmiyorum Venüs. Elif sanırım iyice kafayı yedi. Aynı anda hem seni hem kendimi görüyorum. Sanki aynadan bize bakıyormuş gibi hissediyorum çok tuhaf.
Venüs – Hadi sen aynadan bakıyor gibi hissediyorsun. Bir de daha bana sor ne hissettiğimi? Sanki senin gençlik halinle şimdiki halini aynı anda görüyor gibiyim. Çok acayip…
Mars – Evet haklısın.
Venüs – Yalnız Tanrım tıpkı senin gibi korkunç yakışıklı.
Mars – Bana bak Venüs. Elif ve sen iki kadın bir olup sonunda çıldırtacaksınız beni ama.
Noel Hoca – Sakin olun çocuklar. Korkulacak bir şey yok. Her şey Elif’in kontrolü altında. Ben onun yeni karakteriyim. Adım Noel Hoca. Ayrıca ben Mars beyin gençliği filan değilim. Tesadüfi bir benzerlik hepsi bu. Yakışıklı olduğum anlaşılsın diye Elif öyle kurgulamış olmalı. 🙂
Venüs – He anladım. Tamam o zaman.
Mars – Nasıl hee tamam Venüs? Öyle saçma şey mi olur canım? Hem Noel hoca diye bir şey yok ki, yanlış yazdı Elif galiba. Ya Nasrettin Hoca var ya da Noel Baba. Hangisisin sen acaba?
Noel Hoca – İkisi de değilim. İsmim Noel çünkü Noel Baba’nın Patara’da doğduğuna inanılır. Benim annemler de bana ondan Noel ismini vermişler. Hoca ismini de karakterimdeki özelliklerimden dolayı köydeki arkadaşlar taktı. Öğretmencilik oyununda hep ben birinci oluyorum da. Şimdi Noel Öğretmen deseler komik bir isim oluyor biliyor musunuz uymuyor. O yüzden Noel Hoca diyorlar.
Venüs – Ne? Noel Baba Patara’da mı doğmuş? Olur mu hiç? Karların olduğu bir ülkede kızakları olan kırmızı şapkalı sakallı yaşlı bir adam o bir kere. Üstelik hayali bir karakter, gerçek değil ki.
Mars – Yok o konuda doğru söylüyor Venüs. Noel Baba adıyla bilinen Aziz Nikolaos, Patara’da doğmuştur ve sonra Demre’ye yerleşmiştir.
Mars – İlginçmiş. Hayır o değil de, Noel Öğretmen ismi komik olacaktı diyor, kafayı yiyeceğim. Barney Değil gibi tuhaf isimli bir köpekle dolaşan o değil sanki.
Noel Hoca – İkinizin arasında geçen konuşmaları ben de duyuyorum Mars bey. Biraz hassas olsanız iyi edersiniz. Sanki ben burada yok muşum gibi davranmayın lütfen.
Venüs – Mars bey mi? Hahaha. Ayy çok alemsin Noel Hoca. Kırk yıllık Mars’ı, Mars bey yaptın… :)))
Noel Hoca – Lütfen benimle dalga geçmeyiniz Venüs Hanım. Köylü bir genç olabilirim ama adab-ı muâşeret kurallarını iyi bilirim.
Venüs – Ay tamam hemen de bozuldu. Pek de ciddi.
Mars – E biz ne demeye burada denk geldik seninle şimdi, Noel Baba’dan doğma Nasrettin Hoca kafalı Noelcim.
Noel Hoca – Aslında her şey Karşı Kıyı’ya geçerken yanınıza akıllı bir telefon almadığınız için oldu. Burada yaşarken bilgiye ihtiyacınız olacak. Bir anlamda sizin yaşamınızın sürdürülebilirliği için size yardımcı olmaya çalışacağım.
Venüs – Bildiğin Hz. Google’sın yani. Bilmediğin şey yok öyle mi?
Noel Hoca – Pek öyle sayılmaz. Her şeyi bildiğimi iddia edemem doğrusu. “Öğretmen” ya da halk ağzı tabiriyle “hoca” her şeyi biliyor diye düşünmek aslında biraz yanlış bir bakış açısı. Öğretmen olan biri öğrenen kişidir aynı zamanda. Siz yol aldıkça beraber öğreneceğiz diyebiliriz.
Mars – Peki söyler misin Allah aşkına? Köpeğinin adı neden Barney Değil?
Noel Hoca – Çocukken oyuncak bir köpeğim vardı. Adı Barney idi. Nereye gitsem mutlaka yanımda taşırdım. Ne yazık ki bir gün ben o çok sevdiğim sevimli köpeğimi kaybettim. Yıllar sonra Patara yollarında gezerken bu sevimli Golden’ı buldum. Sahipsizdi ve perişan görünüyordu. Bakımını üstlenerek yanıma aldım. Yemek ve su verdim.
Venüs – Ve tabii ki sevgi… 🙂
Noel Venüs’e bakarak sevgiyle gülümser.
Noel Hoca – Tabii ki.
Mars – E hala adının neden Barney Değil olduğunu anlamadım ben ama.
Noel Hoca – İyileşip kendini toparlayınca arkadaşlarımın yanına götürdüm onu. Arkadaşlarım adının ne olduğunu sordular. Açıkçası o ana kadar ona bir isim vermek hiç aklıma gelmemişti. Ben de birden Barney Değil dedim. Oyuncak köpeğim Barney’i çok iyi bildikleri için gülüştük kendi aramızda. Sonra öyle adı Barney Değil kaldı.
Venüs – Ayyyy ne kadar anlamlı bir adı var Barney Değil’in gördün mü Mars?
Mars – :))))
Noel ayağa kalkıp garip şapkasını kafasına takar.
Noel Hoca – Hadi gelin şimdi sizi sınıfa götüreyim.
Mars – Sınıf mı?
Noel Hoca – Evet Mars bey. Orada size anlatmam ve göstermem gereken şeyler var.
Mars ve Venüs merakla birbirlerine bakarlar. Noel arkasına bakmadan yürümeye başlar. Barney Değil peşinden gider. Mars ve Venüs el ele tutuşup, onları gittikleri yöne doğru takip ederler.
Didem Elif