İyileşmek

Venüs – Tanrım inanmıyorum! Başardım Mars. Başardım!

Mars – Yapacağını biliyordum Venüs.

Venüs nihayet karşı kıyıya ulaşmanın sevincini yaşamaktadır. Sudan çıkıp sahilde zıplayarak koşmaya başlar. Bir yandan sevinç çığlıkları atmaktadır. Mars şaşkınlık içinde Venüs’ü izleyerek yavaş yavaş denizin içinde kıyıya doğru yanaşır. Venüs zıplayan adımlarla kendini tekrar suya atarak çok mutlu bir şekilde Mars’ın yanına doğru yüzer.

Mars – Biliyor musun Venüs? Beni gerçekten çok şaşırtıyorsun. Yol boyunca o kadar söylendin ki, sanmıştım ki kıyıya vardığımızda kendini kumlara bırakıp günlerce kalkmayacaksın. Var ya seni bu halde gören, yüzerken yorulduğuna hayatta inanmaz.

Venüs – Ahh ama ulaşamayacağım sanıyordum. Oysa başardım. Baksana karşı kıyıdayız. Bu bir mucize değil de nedir? Biliyorum çok tuhaf ama birden tüm yorgunluğum gitti. Sense tam tersine bir durgunlaştın sanki. Yoksa geldiğimize sevinmedin mi?

Mars – Sevindim canım sevinmez olur muyum? Bu en başından beri çok istediğim bir şeydi sonuçta. Sadece o kadar uzun süre suyun üstünde kalınca ve buraya ulaşmak için emek verince sanırım şu an biraz…

Venüs – Hmm. Tamam anlıyorum seni canım.

Mars – Duygularına karşılık veremediğim için kusura bakma Venüs.

Venüs – Aaaa hiç olur mu öyle şey! Gerçi ben senin yerinde olsaydım, şimdi kendimi sırtıma almış kumda zıplıyordum ama olsun napalım. 🙂 Birlikteyiz ve sağlığımız yerinde yaa Mars, buna da şükür. Sonuçta herkesin mizacı farklı, benimle aynı tepkiyi vermeni bekleyemem tabi ki. Yani demem o ki, canın sağ olsun bitanem.

Mars – Seni sırtımda taşıyarak kumda zıplamak mı? Kaç kilosun haberin yok galiba Venüs? Belime kastın var anlaşılan senin.

Venüs – :)))

Mars – Yalnız ne kadar devasa bir kumsala geldik değil mi?

Venüs – Evet herhalde burası Patara olmalı!

Mars – Patara mı? Çıldırdın galiba. Karşı kıyı derken Patara’ya mı yüzdük yani biz?

Venüs – Evet sanırım.

Mars – Nasıl olur canım? Patara’nın tam karşısında Rodos Adası var. Yüzerek de gelinecek gibi değil yani Venüs. Kaş’tan karşıya yüzdüğümüzü zannederken yönümüzü karıştırıp yan yan mı yüzdük acaba? Kaputaş’ı filan görmeden geçip Patara’ya nasıl geldik ben hiç anlamadım.

Venüs – Canım ne bileyim ben, sanki Coğrafya’dan mı anlıyorum? Ama bir kumsaldayız işte ve gördüğün gibi kocaman. Dolayısıyla burası Patara olmalı. Çünkü ben Kaş’ta Patara’dan başka kumsal yok diye biliyorum.

Mars – Ayy bu Elif’in hem karakter yaratma sıkıntısı var hem de Coğrafya bilmeden öykü mü yazmaya kalkıyor?

Venüs – :)))) Kaç kere söyleyeceğim ama. İleri geri anlatımlar bunlar Mars. Az sabretsen ne olur sanki? Bizim niye karşı kıyıya doğru yüzdüğümüzü bile daha anlatmadı ki? Hem belki de düşündüğün gibi Kaş’tan yüzmüyoruzdur. Belki de bir teknedeydik ve teknemiz battı. Şu anda ben de bilmiyorum neden buradayız. Sadece bayağı ileri tarihli bir zaman dilimindeyiz onu biliyorum. Elif’in kızı Duru 7 yaşında düşün işte.

Mars – Oooo. 2023 yılındayız yani. Vay be!

Venüs – Ne sandın!

Mars sıcacık bir tebessümle Venüs’e gülümser. Bir yandan suyun içinde yavaşça ilerleyerek Venüs’e iyice yaklaşmaktadır.

Mars – Seninle kumların üstünde şöyle biraz uzansak mı acaba?

Venüs – :)))

Sahilden onlara doğru gelen ani bir havlama sesiyle ikisi birden irkilirler.

Mars – Aaa bu köpek de nereden çıktı şimdi?

Venüs – Aman Tanrım Mars şunun güzelliğine bak. Ayy ne kadar da tatlı!!!

Mars – Abartma sen de canım, bildiğin Golden işte. Hatta konumuzu dağıtmasaydı iyiydi.

Venüs – Ayyy yoksa bu köpek şey olmasın?

Mars – Ne olmasın?

Venüs – Şey işte. Sürpriiizimizzz. Hani “karşı kıyıda onları bir sürpriz beklemektedir,” diye bitmişti ya Tehlike adlı bu yolculuğumuzu anlatan diyaloğumuz. Oradaki sürpriz bu köpek olmasın sakın.

Mars – Köpek mi? O kadar merakta kaldığım sürpriz bir köpek miymiş yani?

Venüs – Ay öyle deme. Baksana ne tatlı! Adı ne acaba? Dur yanına gidip tasmasında ismi yazıyor mu bir bakayım.

Venüs denizden çıkıp köpeğin yanına gider. Çömelip onu sevmeye başlar. Bir yandan da tasmasına göz gezdirmektedir.

Mars – Eeee, tasmada bir şey yazıyor mu Venüs?

Venüs – Evet yazıyor!

Mars – Neymiş adı?

Venüs – Adı Barney Değil.

Mars – Tamam Barney değilmiş de peki neymiş?

Venüs – Hayır yani, adı oymuş: Barney Değil! Tasmada “Barney Değil” yazıyor.

Mars – Adı “Barney Değil” mi? Allahım ne olur sen bana sabır ver. Nereden düştüm ben bu yazar Elif’in eline bilmem ki? Kızın köpeğe verdiği ada bak ama Allah aşkına…

Venüs – Ahahahah… Bak buna ben de bir şey diyemedim şimdi Mars. Senin de kısmetin böyle işte, ne yapalım? :)))))

Mars da sudan çıkar ve Venüs ile Barney Değil’in yanına gider. Barney Değil Mars’ın üstüne doğru koşar ve sevinçle kucağına zıplar. Mars gördüğü bu sevgi karşısında çok mutlu olur. Barney Değil’i sıcacık bir şekilde kucaklayarak bağrına basar. Barney Değil kuyruğunu sallayarak Mars’ın yüzünü yalamaya başlar.

Mars – Sen ne tatlı bir şeymişsin hakikaten. İnsanın seni resmen içine alası geliyor. Hayret bir şey valla. 🙂

Venüs – İnanmıyorum bana bu kadar ilgi göstermedi. Bir de “neresi tatlı, abartma,” diyordun. Seni nasıl da tatlı tatlı yalıyor. Şu kerataya bak.

Mars – Ne o kıskandın mı?

Venüs – Ben seni hep kıskanıyorum ki. 🙂 Seni gören hemen sana bayılıyor. Nasıl tatlı bir şeysen artık!

Mars – :))

Venüs – Acaba aç mı?

Mars – Kim aç mı?

Venüs – Kim olacak Barney Değil.

Mars – Ay şu güzelim köpeciğe başka bir isim mi versek biz acaba? Ne bu böyle Barney Değil.

Venüs – Öyle deme. Sonuçta tasmalı bir köpek, demek ki bir sahibi var.

Mars – Hmm… O da doğru. Kumsalda şu an bizden başka biri daha var diyorsun yani. Baş başa uzanmamız hayal oldu anlaşılan .

Venüs – Yalnız seni sanki sahibini görmüş gibi sevinçle kucakladı. Pek ilginçti doğrusu. Dur ben şuna çantamdan biraz yemek vereyim.

Mars – Yemek mi? Çanta mı? Senin çantan mı var?

Venüs su geçirmez dry bag’ini sırtından çıkartır. İçinden aldığı sandviçten bir parça kopartıp Barney Değil’e uzatır. Barney Değil yaklaşıp Venüs’ün elini koklar ve yemeden Venüs’ten uzaklaşır.

Venüs – Aaa sevmedi.

Mars – Canım demek ki aç değil. Resmen yanına çanta almışsın pes valla.

Venüs – Sen bir kadının çantasız yola çıktığını nerde gördün?

Mars – Neler var peki çantanın içinde?

Venüs – İkimiz için su ve sandviç. Senin için bir şort ve bir tişört. Bana bir elbise. Elbisem ola ki ıslanır ya da kirlenirse diye bir etek ve ona uygun bir tişört, iki tane terlik. Dört tane bandana. Hani başımızı güneşten korumak için. Desenlerine karar veremeyince fazla yer kaplamıyor nasılsa diye dört tane aldım. Değişik değişik takarız. Güneş kremleri. 10, 20, 30 ve 50+ faktörlü. Hatta son anda aklıma geldi bir tane de hindistan cevizi yağı aldım. Çok güzel bronzlaştırıyor. Ama tabi önce 50’den başlayıp yavaş yavaş faktörü düşüreceğim. Ondan sonra ona geçeceğim. Aslında ben yüz için de ayrı krem kullanıyorum. Yalnız her yerde aradım nereye kaldırmışsam bir türlü bulamadım. Diğerleriyle idare edeceğim artık. Ha bir de kitap aldım tabi ki. Bilirsin ben hayatta kitapsız yola çıkamam. Şehir içi dolaşırken bile yanımda mutlaka kitap vardır.

Mars – Venüs sana inanmıyorum. Sen şimdi yüzdüğümüz o yol boyunca bütün bunları kendine yük mü ettin gerçekten? Yüzerken niye bu kadar yorulduğun şimdi anlaşılıyor.

Venüs – Aslında birer tane de havlu alacaktım da, baktım hava çok sıcak aman dedim hemencecik kururuz nasılsa. Hem onları bu çantaya sığdırmak zor olacaktı.

Mars – Hava çok sıcak değil mi? Tabi doğru ya, ben bunu nasıl da akıl edemedim? Herkes denize girerken biz şömine yakıyorduk sonuçta… :))

Venüs – :)))

Mars – Neden bana bir çanta taşıdığını söylemedin Venüs? Sen saydıkça kendimi o kadar kötü hissettim ki. Ne biçim bir adammışım oldum resmen. Sen bunları taşırken ben yanında mal mal yüzmüşüm.

Venüs – Aldıklarıma kızarsın diye söyleyemedim.

Mars – Kızarım tabi. Olacak iş mi Allah aşkına senin bu yaptığın? Üstelik en önemli şeyi almamışsın.

Venüs – Neymiş o?

Mars – Cep telefonu.

Venüs – Haydaaa. Neden ihtiyacımız olsun ki cep telefonuna. Sen burdasın, ben burdayım.

Mars – İlla konuşmak için değil. Sonuçta internete bağlı akıllı bir cep telefonumuz olsa senin bu taşıdıklarının hepsini yanımıza almış gibi olurduk ki.

Venüs – Ay ne saçma. Sandviç yerine kamerayı mı yiyeceğiz Mars?

Mars – Hayır tabi ki. Balık tutacaktım ben sana.

Venüs – Cep telefonuyla nasıl balık tutacaksın acaba? Seni duyan da akıllı telefonun zıpkın ya da olta özelliği var sanır?

Mars – Olta nasıl yapılır onu öğrenecektim önce işte. Şimdi senin bu sandviç bittikten sonra ne yiyeceğiz Venüs? Akıllı bir telefonumuz olsa videolar izleyerek tekne yapmayı bile öğrenebilirdim. O an ihtiyacımız olan doğru bilgiye ulaşmak, sahip olmak istediğimiz pek çok şeyden çok daha önemli aslında.

Venüs – Madem bu kadar önemli. Onu da sen alsaydın Mars.

Mars – Misilleme yaparak konuyu bana döndürme lütfen. Hani okumak istediğin kitaba lafım yok ama gerisi boşuna olmuş. Onu söylüyorum sadece.

Venüs – :((

Mars – Dur sen de asma suratını hemen. Neyse artık, olan olmuş. Yapacak bir şey yok. Ben sen bunca zaman bunları hep üzerinde taşıdın diye üzülüyorum. Oysa sadeleşmek için ihtiyacımız olmayan şeyleri bırakmayı öğrenmeliyiz Venüs. Gerçekte ihtiyacımız olan şey o kadar az ki.

Venüs – Öyle mi diyorsun?

Mars – Tabi ki de öyle. Hayatın içinde yük etmemeliyiz kendimize bu kadar şeyi. Sadece eşyalar için demiyorum; içimizdeki duygulara varıncaya kadar bizi ağırlaştıran, yol almamızı zorlaştıran her şeyi zamanı geldiğinde bırakabilmeliyiz. Bırakabildikçe özgürleşeceğiz. Hatta şifa bulup iyileşmeye başlayacağız.

Venüs – Sahilde mi bırakayım yani şimdi tüm bunları? Yürürken filan yanımızda götüremeyecek miyiz?

Mars – E almışsın artık. Şimdi ziyan etmek olmaz. Taşırız napalım. Elbette ki bundan böyle beraber taşımak kaydıyla.

Venüs – E madem bu kadar çok taşımak istiyorsun. 🙂

Mars – Yalnız biliyorum çok söylendim ama beni düşünerek hareket ettiğin için çok teşekkür ederim sana Venüs. Benim için hem içecek-yiyecek hem de kıyafet taşımışsın. Çok düşüncelisin. Terlik bile almışsın.

Venüs – Aaaa eyvah! Ben sana terlik almayı unuttum. Tüh bak, hiç aklıma gelmedi görüyor musun?

Mars – Olur mu canım? İki tane terlik aldım dedin ya az önce.

Venüs – Evet biri elbisemin altına, biri de etekli kombinimin altına.

Mars – Şaka gibisin gerçekten Venüs. Ben şimdi bu devasa kumsalda, sıcaktan alev alev yanan kumların üzerinde terliksiz mi yürüyeceğim yani? Aşk olsun sana ama.

Venüs – İstersen benim parmak arası terliklerden bir tanesini sana verebilirim. Biraz küçük gelir ama en azından ayakların yanmaz.

Mars – Senin o parlak renklerdeki parmak arası terliklerini giyeceğimi herhalde düşünmüyorsun. Ayaklarım yansın daha iyi.

Venüs – Eee “o zaman ne demişler?” diyerek konuyu burada bağlamak istiyorum Mars.

Mars – :)))) Peki madem, söyle bakalım ne demişler?

Venüs – Yanına akıllı telefon almayan başın cezasını ayaklar çekermiş.

Mars – 🙈

Barney Değil bir anda sanki bir şey duymuş gibi havlayarak uzaklara doğru koşmaya başlar. Mars ve Venüs ise Barney Değil’in bu ani tepkisi karşısında merakla onun koştuğu yöne bakarlar.

Didem Elif

Şifa

Mars; doğanın içinde, bir taşın üzerine oturmuş elindeki gazeteye bakmaktadır. Diğer elinde tuttuğu kalemle kucağında duran deftere bir şeyler yazmaktadır. Birdenbire ağaçların arasından telaş içinde koşturmakta olan Venüs çıkar.

Mars – Hah nihayet geldin.

Venüs – Ne demek nihayet geldin? Allah aşkına sen burada oturmuş elinde gazeteyle ne yapıyorsun?

Mars – Bulmaca ha-…

Venüs – Sana inanmıyorum Marsss. Ben Likya yollarında abidik gubidik taşların üzerindeki işaretlere bakarak seni bulmanın yolunu arıyayım, sen de sakin bir şekilde otur burada bulmaca çöz. Şaka gibisin ama.

Mars – Aslında gazetedeki bulmacayı çoktan çözdüm. Baktım uzadı gelmen, kendim bir tane hazırlayayım bakayım nasıl olacak dedim.

Venüs – Uzadı gelmen diyor hala ya. İnsan hiç mi merak etmez? “Nerede kaldı bu kız, acaba başına bir şey mi geldi?” deyip geri dönüp aramaz mı? Aşk olsun valla.

Mars – Sen de yani bir alemsin ama Venüs. Japonya’da kaybolduğunda merak ettim diye paparayı yedim. Şimdi de telaşlanmadığım için mi kızıyorsun? Pes artık.

Venüs – Aynı şey mi canım? Bu ıssız yolda tek başıma yürürken ya beni bir kurt kapsaydı. Hem baktın yanında yokum niye yürümeye devam ediyorsun ki?

Mars – Hoppala. Sonuçta ikimiz de aynı işaretlere bakarak yürüyoruz Venüs. Aslında yanımda olmadığını fark edince biraz yavaşladım. Yavaş yürürsem yetişirsin sandım. Sonra da senden hiç ses çıkmayınca, burada durup seni beklemeye karar verdim. Hem benim geri dönmem hiç mantıklı olmazdı. Ya yanlış yollara girip birbirimizle karşılaşamazsak, hepten kaybedebiliriz ki birbirimizi Venüs. Ben de en doğru olacak şeyin, doğru yolda olduğumdan emin olduğum bu taşın önünde beklemek olur düşündüm.

Venüs – Hımm.

Mars – 🙂 Gel otur yanıma ateşli hatun. Biraz dinlen. Hadi bana elini ver.

Mars elini Venüs’e doğru uzatır. Venüs Mars’ın elinden tutarak yan tarafındaki taşın üzerine oturur. Mars elini sıkıca tuttuğu Venüs’ün yüzüne doğru yaklaşıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurur.

Venüs – Demek bulmaca hazırlıyorsun. Ben hayatta kelime bulmaca çözemem. Beceremediğim için de çok sıkılırım. Sen hem çözmüşsün hem de yenisini oluşturuyorsun. Bravo valla.

Mars – Öylesine deniyordum işte. Aslında tamamen kendime göre sorular hazırlıyorum. Sorayım mı bir tanesini?

Venüs – Sor bakalım.

Mars – Dünyanın en zor mesleği.

Venüs – Soldan sağa mı, yukarıdan aşağıya mı?

Mars – Ne fark eder ki? Bu daha ilk sorun.

Venüs – Peki kaç harf? Aaa dur dur buldum. Fahişelik.

Mars – Oha yani Venüs!

Venüs – Aaa yoksa doğru değil mi? 🙂

Mars – Değil tabi ki. Hem fahişeliğin neresi zor canım. Bence en zevkli meslek. 🙂 Hem çok zevkli bir iş yapıyorsun hem de üstüne para kazanıyorsun düşünsene. Ben bir kadın olsaydım, herkese bedava verirdim valla. :)))

Venüs – Ahh Allahım tipik erkek kafası. Bütün erkekler mi aynı şeyi düşünür yahu?

Mars – Sen bu konuyu kaç erkekle daha konuştun ki Venüs?

Venüs – 🙂 Canımmm, yaniii. Misal olarak dedim.

Mars – Ben anlamam misal filan.

Venüs – Ama gerçekten. Bir kadın ve erkeğin cinselliğe bakışı malesef aynı değil Mars. Onu vurgulamak istemiştim. Bir kadın için sadece seks yapmak, üstüne para alsan bile çok zor bir şey. Daha doğrusu sanırım böyle bir şeyi insan ancak para için yapabilir.

Mars – Aşk için?

Venüs – Aşk için mi?

Mars – Aşk için yapamaz mı mesela? Diyelim ki erkek onunla sadece cinsellik yaşamak istiyor ve böyle bir talebi var ama kadın adama aşık olmuş.

Venüs – Olmaz öyle şey!

Mars – Neden? Dalgaları Aşmak filmini izlediğimizde ben kadının yaptığını çok saçma bulmuştum ama sen insanın aşık olduğunda akla almayacak şeyleri yapabileceğini söylemiştin hatırlasana.

Venüs – O filmde kadın aşkı için fahişelik yapıyordu. Aynı şey değil. Sen diyorsun ki adam sadece seks yapmak istiyor kadınla ama kadın ona aşık ve sırf bu yüzden kabul ediyor. Birlikte yemek yemiyorlar, ortak bir filmi seyretmiyorlar, el ele sokakta gezmiyorlar, yan yana uyumuyorlar; kadın adama gidiyor birlikte oluyorlar ve işleri bitince kadın evden gidiyor. Doğru mu anlıyorum?

Mars – Evet aynen.

Venüs – Çok mantıksız. Bir kere fizik kurallarına aykırı. Hani seks bağımlılığından bahsetsek anlayacağım ama sen aşk diyorsun. Kendisiyle sadece seks yapmak isteyen birine aşık olamaz ki bir kadın. Mümkün değil! Yani ortada bir duygu yoksa adam bu işte ne kadar iyi olsa bile kadın bu duygusuzluğu hisseder ki. Duygu; karşındakinin tavrının senin üzerinde yarattığı bir şeydir. İster dokunma yoluyla, ister sözle olsun. O yüzden de karşılıklıdır. Sana cinsel bir obje gibi davranan birine aşık olamazsın ki Mars.

Mars – Böyle bir şeyi ancak para karşılığında yaparsın diyorsun yani.

Venüs – Yani… Bence öyle. Sonuçta aşk dediğimizde; birini deli gibi istemekten bahsediyoruz öyle değil mi? O yanında yokken bedeninin ateşler içinde hasretle kavrulmasından. Yani onun bedenine kavuşmayı deli gibi özlemekten. Alakasız zamanlarda birdenbire aklına düşmesinden.

Mars – Venüsss…

Venüs – Aşık olduğun biriyle seviştiğinde seni zirveye çıkartan bir haz yaşarsın. Ama böyle bir haz yaşayabilmen için de bunun karşılıklı olması gerekir Mars.

Mars – Venüssss yeter! Konuyu kapatalım bence; yoksa birazdan Likya Yolu’ndayız filan demeyeceğim, zirveye çıkmak isteyeceğim ona göre.

Venüs – :))) Yani Marscım, senin şu adam seks yapıyor gibi görünüyordur ama aslında sevişiyordur kadınla. Bilgin olsun. 🙂

Mars – Hadi hadi bir an önce yürümeye devam edelim. Nereden açtık bu konuyu bilmem. Aklıma getirdin durduk yere. Zor tutuyorum kendimi ama. Girdiğimiz bu Likya Yolu’nu hava kararmadan tamamlayamayacağız bu gidişle. Ondan sonra da hiç yolumuzu bulamayacağız.

Mars ve Venüs yola koyulmak için ayağa kalkarlar. Venüs bir yandan konuşmaya devam etmektedir.

Venüs – Şu hazırladığın bulmacadaki en zor meslekten konu açılmıştı. Sahi neymiş senin kafandaki en zor meslek peki?

Mars – Maden işçiliği.

Venüs – Haa… Hiç aklıma gelmezdi valla. Şimdi fark ettim. Maden işçiliği üzerine bugüne kadar pek de kafa yormamışım doğrusu.

Mars – Ben de tazminat ve emeklilik haklarını alamayan madencilerin, hak arayışları için verdikleri mücadeleyi gazetede okuyunca fark ettim doğrusu. Madenciler bir ülkenin zenginliğine katkı sağlayan yeraltı kaynaklarını çıkartmak için oldukça ağır ve tehlikeli bir iş yapıyorlar. Ne kadar ileri teknoloji kullanılsa da, en çok ölümcül kazalar bu sektörde oluyormuş. Zaten bu kadar tehlikeli olduğu için kadınların ve çocukların madende çalışması yasak.

Venüs – Yaaaa…

Mars – Evet. Sadece 18 yaşından büyük erkekler yer altı madenlerinde işçi olarak çalışabilir. Hem fiziksel, hem kimyasal hem de biyolojik risk faktörleri var. Üstelik düşünsene; işyerin, yerin yüzlerce metre altında!

Venüs – Offf evet doğru söylüyorsun. Yalnız bizim de sevişmekten geldiğimiz konuya bak. 🙂

Mars – Açma şu konuyu artık açma Venüs!!!

Venüs – Ay tamam yaa…

Mars – Bak işte kırmızı beyaz çizgili boya var taşta. Oradan devam edeceğiz.

Venüs – Daha ne kadar yolumuz kaldı acaba Mars?

Mars – Bilmiyorum ki. Sıkıldın mı?

Venüs – Yok canım niye sıkılayım?

Mars – Yoruldun mu yoksa?

Venüs – Ayaklarım biraz ağrıdı. Normal yollarda yürümüyoruz sonuçta ama güzel bir yorgunluk bu açıkçası. Ruhuma ve kalbime o kadar iyi geldi ki. Güzel bir enerji ile doluyum. Söyledikleri kadar varmış. Bu yollar gerçekten şifalı galiba Mars.

Mars – Böyle düşünmene sevindim. Bu arada özür dilerim senden Venüs.

Venüs – Aaa o neden şimdi?

Mars – Geri dönüp seni aramadığım için. Beni öyle otururken görünce seni merak etmediğimi sandın ama seni elbetteki merak ettim. Endişelenip kötü hissetmemek için iyi olduğunu düşünerek kendimi oyalamaya çalışıyordum bir nevi aslında. Az önce dediğim gibi seni aramaya kalksam bir araya gelmemiz adına her şey daha da zorlaşabilirdi. Sana kendini köyü hissettirdiğim için gerçekten özüf dilerim.

Venüs – Aaay Mars ben onu çoktan unuttum ki.

Mars – Sen mi unuttun Venüs? :)))) Bilmiyorum seni sanki. Temcit pilavı gibi sen şimdi bunu ısıtıp ısıtıp sürekli önüme getirirsin.

Venüs – Bana bak Mars…

Mars – :))) Aaaa bak bak bir kırmızı beyaz çizgiyle boyalı taş daha…

Venüs – Hani nerde?

Mars – İşte bak orada.

Mars durup Venüs’ün gözlerinin içine bakar.

Mars – Gördüğün gibi Venüs, yolumuz belli… Hadi bana elini ver. Yürümeye devam edelim.

Venüs – ❤️

Didem Elif

Not: Herkes başkaları hakkında bir şeyler bilir. Belki doğrudur belki de değil. Ama gerçekte kimse bir başkasının ne hissettiğini bilmez. Belki tahmin edebilir ama bilmez. Bilemez…

Sevgilerimle…

Ek not: Başta kullandığım fotoğrafı; bir Likya yürüyüşü sırasında Sandal Ağacı’nın meyvesi olan, halk arasında Ayı Çileği ya da Kocayemiş olarak bilinen Dağ Çileği’ni topladığımda çekmiştim. Şifalı bir meyve olduğuna inanıyorum. 🙂

Sürpriz

Venüs ve Mars Sabiha Gökçen Havaalanı’ndadır. Dalaman’a kalkacak uçak için Boarding Salonu’nda beklemektedirler.

Mars – Ohh nihayet son yolculuğumuz. Hedefe ulaşmaya çok az kaldı.

Venüs – Evet! Çok heyecanlıyım. Yakında Kaş’ta olacağız.

Mars – Az kalsın uçağı kaçıracaktın ama Venüs.

Venüs – Ne yapayım İbrahim amcanın yaptığı dondurmalar öyle güzel görünüyordu ki hangisinden yiyeceğimi şaşırdım. Dayanamadım ben de artık, hepsinden yedim valla. Enfes dondurmaların eşliğinde Zahide teyzeyle sıcacık bir sohbetin içinde kendimi kaybedip zaman mevhumunu yitirmişim. Afedersin Mars.

Mars – Aşk olsun ama Venüs bari böyle ballandıra ballandıra anlatma.

Venüs – Haklısın özür dilerim ama sen de Elif’in ailesine uğramak istemedin ben ne yapayım? Keşke sen de gelseydin.

Mars – Japonya’dan İstanbul’a inince ve Dalaman uçuşumuz arasında altı saat vakit olunca yapmam gereken işleri anca hallettim. Yoksa seninle birlikte gelmeyi ben de isterdim. Ancak İstanbul’ın şartlarını göz önünde bulundurunca maalesef seninle gelmem söz konusu olmadı. Uçağa anca yetiştim ben de.

Venüs – Neyse başka zaman artık. Zaten evlenmeden evlerine gitmemiz de hiç hoş olmazmış.

Mars – Nasıl evlenmeden? Evliyiz ya biz.

Venüs – Nerde evliyiz Mars?

Mars – Hani Tanrının huzurunda evlendik ya. Unuttun mu?

Venüs – Ay öyle evlilik mi olur Allah aşkına. Sen Elif’e ne bakıyorsun? Onun öyle bir inancı olsa da gerçek hayat öyle işlemiyor malesef. Sonuçta farkındaysan Elif Türk aile yapısına sahip. Üstelik Karadenizli bir aile. Madem bundan böyle artık Kaş’ta yaşayacağız, Türk geleneklerine göre evlenmemiz lazım Mars.

Mars – Allah Allah çok saçma. Neyse yine de ne gerekiyorsa yaparız tabi. Neymiş o gelenekler bakalım?

Venüs – Önce senin ailenin gelip beni görmesi gerekiyor.

Mars – :))

Venüs – Ne gülüyorsun?

Mars – Benim ailem mi var Venüs? Topu topu kaç karakteriz şunun şurasında Allah aşkına. Kimi göndereyim ben şimdi seni görmesi için? Uranüs ile mi çözeceğiz o kısmı da yani… 🙂

Venüs – Hmm. Yani… Valla öyle görünüyor. Neyse detaylarda takılı kalmayalım. Çözeriz elbet. Yalnız bir şeyi fark ettim Mars. Sen de beni amma beleşe getirdin ha. Ne düğün, ne gelinlik. Hayret bir şey. Çırılçıplak Tanrının huzurunda evlenmişlermiş. Oldu!!!

Mars – :)) Ay yoksa gelinlik mi giymek istiyorsun?

Venüs – Evet! Tabi ki de. Hatta şöyle ünlü bir modacının elinden olsun. :))

Mars – Elif neler yazıyor böyle Venüs? Bugüne kadar giydiği gelinliklere doyamadı galiba. 🙂

Venüs – Konuyu Elif’e bağlayarak dağıtma. Valla onu bunu bilmem. Dört gün dört gece düğün isterim. Halaylı malaylı vurgulu çalgılı. Bak Tango yapamıyorum ama çok güzel halay çekerim. 🙂 Göbek bile atmazsam bana da Venüs demesinler.

Mars – 🙂 Sen coştun iyice bakıyorum. :))

Venüs – İmam nikahı istemediğime dua et Mars.

Mars – Oldu olacak tüm dinlere göre evlenelim istersen Venüs. Böyle dört gün dört gece değil elli kez düğün yaparız.

Venüs – Fena fikir değil aslında.

Mars – Şaka gibisin ama. Biz evrenseliz ki niye böyle adetlere uymak zorundayız hiç anlamadım.

Venüs – Ha unutmadan söyleyeyim bütün bunlardan önce bana çok güzel pırlanta bir yüzük alman anlamlı olur Mars.

Mars – Sen benimle dalga geçiyorsun öyle değil mi?

Venüs – Hayır dalga geçmiyorum.

Mars – Elif bugüne kadar kocalarından isteyemediği şeyleri senin aracılığınla benden istiyor anlaşılan. 🙂

Venüs – :))))

Mars – Hem hani para, pul, mal, mülk önemli değildi. Aşkımız ve sevgimiz her şeyin üstündeydi.

Venüs – Tabi ki önemli değil. Ayrıca Elif daha önce istememiş olabilir ama şu an düşünüyorum da sevdiğin bir insana verdiğin değeri anlatmak için pırlanta yüzük çok anlamlı bir hediye bence. Maddeye öncelik vermek değil bu. Sevdiğine senin gözündeki değerini maddi boyutta da aktarabilmek önemli. Bu aralarındaki bağı daha da güçlendirecektir.

Mars – Senin altının ne kadar olduğundan haberin var mı Venüs?

Venüs – :(( Aşk olsun ama Mars.

Venüs Mars’ın espri yaptığını anlamaz ve birden yüzü asılır. Venüs’ün ciddi ciddi üzüldüğünü görünce Mars daha fazla dayanamaz. Ceketinin cebinden küçük bir mücevher kutusu çıkartıp Venüs’e uzatır. Venüs şaşkın bir şekilde bir Mars bir de mücevher kutusuna bakar.

Venüs – Bu ne Mars?

Mars – Aç bak.

Venüs kutuyu elir alır, biraz da etraftan utanarak yavaşça açar. Pırlanta yüzüğü görünce yüzü al al kızarır.

Venüs – Marssss. Ama sen…

Mars kutudaki yüzüğü çıkartıp Venüs’ün yüzük parmağına takar.

Venüs – Aman Tanrım! Çok güzel!

Mars – Kapalı Çarşı’nın altını üstüne getirdim. En güzel yüzük buydu Venüs.

Venüs – Demek bunun için benimle gelmedin.

Mars – Sana sürpriz yapmak istemiştim. Kaş’a gidince güzel bir yemek eşliğinde vermek istiyordum ama yüzünün asıldığını görünce dayanamadım.

Venüs – Ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum Mars.

Mars – Bir şey deme. Sadece benim için çok değerli olduğunu bil yeter. Her nerede olursan ol bu değişmeyecek. Ben senin her koşulda mutlu olmanı istiyorum. Bir gün ben yanında olmasam bile bu yüzüğe bakarak bile mutlu ol olur mu?

Venüs – Ne demek ben yanında olmasam bile.

Mars – Hayat bu ya. Her ne kadar bizi Elif yazsa da hayat ne getirir hiç belli olmaz. Dilerim beraber mutlu bir ömrümüz olur Kaş’ta. Onun için bu yola çıktık sonuçta ama eğer başka türlü gelişirse de benim için her zaman özel olduğunu unutma.

Venüs – Niye sanki ayrılıyormuşuz gibi konuşuyorsun Mars.

Mars – Aslında yeryüzündeki hiçbir şeyin bizi ayıramayacağını anlatmaya çalışıyorum Venüs. İnan bana Türk adetleri umurumda bile değil. Başkalarının hakkımızda ne konuşacağı da. Ben sadece sana aldığım bu yüzükle sevgimizi sonsuza dek mühürlemek istedim. Yaşam bitip biz toprak olsak bile yüzüğümüz bizden sonraya da kalacak. Tıpkı 3000 yıl önceki Likya şiirinde yazdığı gibi:

“Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın.
Kestiğim taşları, açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz değecek birbirine.”

Fonda bir anons duyulur. Venüs ve Mars bir an önce uçağa gitmeleri gerektiğini anlarlar. Konuşmaları yarıda kalır. Acele içinde eşyalarını toparlamaya başlarlar.

Didem Elif

Not: Bu yaz ilk defa İstanbul’a gidemedim. Babam seksen yaşından sonra çeşit çeşit dondurma yapmaya başlamış. Dondurmayı çok sevmem ama babam yaptığı her şeyi o kadar lezzetli yapar ki istemeden aklım kalıyor. Dilerim en kısa zamanda tadına bakabilmek nasip olsun.

Görsel olarak kullandığım fotoğrafı Dalaman Kaş arasında uçarken uçaktan çekmiştim. Kanatla gökyüzünün oluşturduğu geometri hoşuma gitmişti.

Sevgilerimle

Kutlama

Mars ve Venüs çifti uçaktadır. Venüs dalmış bir halde camdan dışarı bakmaktadır.

Mars – Hayırdır Venüs. Uçağa bindik bineli kafanı camdan ayırmadın. Yüzünü gören cennetlik valla. 😉

Venüs – Pardon. Dalmışım canım.

Mars – Hayret cennet esprime gülmedin. Bugün Elif’in Cennet Köşesi adını verdiği Japonya’dan ayrılıyoruz ya, ben “Yüzünü gören cennetlik,” diyerek seni biraz olsun gülümsetirim sanmıştım.

Venüs yüzünü Mars’a çevirip hüzünle gülümser.

Mars – Neyin var Venüs? Bunca zaman sonra nihayet Türkiye’ye dönüyoruz. Sevinmiyor musun yoksa?

Venüs – Seviniyorum tabi ki. Çok seviniyorum hem de. Sadece temelli dönüyor olduğumuz için içimde ister istemez bir burukluk var. Sonuçta seninle birlikte Japonya’da o kadar güzel günlerimiz oldu ki. Baş başa geçirdiğimiz zamanları aklımdan geçiriyorum da; off Allahım, her anı çok güzeldi. Sanki gerçekten cennette gibiydim. İkimizden başka kimsenin olmadığı bir cennet.

Mars – İnan bana Venüs çok daha güzellerini yaşayacağız beraber.

Venüs’ün gözleri bu sefer ışıltıyla gülümser. Mars kolunu Venüs’ün omzuna dolar. Kendi bedenine doğru yasladığı sevgilisinin alnından sevgiyle öper.

Mars – Tamam Türkiye oldukça sorunlu bir ülke. Daha yeni güzelim Giresun’a olanlara bak. Eminim içinde yaşarken bizim de bir sürü sıkıntılarımız olacaktır. Cennette gibi olamayacağımız şimdiden belli. Aramızdaki bu sadece ikimize özel bağın değerini bilip ona sahip çıktığımız sürece beraber her sıkıntının üstesinden gelebiliriz bence.

Venüs – İnşallah bunu başarabiliriz Mars. Aslında aşk öyle zor bulunan bir şey ki ama esas zor olan onu korumak.

Mars – Doğru. Bunu korumak için elimden geleni yapacağım Venüs. Neşelen hadi artık. Hem bak aylar önce istediğin şey gerçek oluyor. Taşınma işlemleri filan derken bir an yetişemeyeceğiz sandım ama neyse ki Zafer Bayramı‘na yetiştik. Bayramı Elif ile kutlayacağız.

Venüs – Evet ama özellikle birlikte gitmek istediğim Kaş Caz Festivali iptal edilmiş. Bizde bu kısmet varken eminim 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı‘nı kutlamak da yasaklanır.

Mars – Olsun baş başa kutlarız biz de. Hem ben kalabalık kutlamaları pek sevmem. Ayrıca önemli olan o kutlama enerjisini kalpten hissetmek ki Venüs. Bu ülkede bu günün anlamını kalpten yaşayacak bir sürü insan var. Meydanlarda coşulmasa ne olur? Onca insanın kalpten bir bağ kurmasına kimse engel olamaz. Kalpte hissedilen duygular öyle başkadır ki, o duygulara asla karşı koyamazsın. Onun gücünü kimsenin hafife almaması gerekir.

Venüs – Doğru söylüyorsun. Biliyor musun Mars, kalpten bir bağ deyince seni gördüğüm ilk gün aklıma geldi birden. Daha önce o gün neler hissettiğimi, neler düşündüğümü hiç anlatmadım sana. Denedim aslında. Bir şekilde anlatmayı hep denedim ama bir türlü başaramadım.

Mars – Parkın içinde tek başıma otururken yanıma geldiğin anı mı söylüyorsun?

Venüs – Evet. Ne acayip bir andı. Hiç unutmuyorum. Çok şaşırmıştım.

Mars – Şaşırmış mıydın? Neden ki?

Venüs – Seni görünce hiç öyle duygular hissedeceğim aklıma gelmezdi. Daha önce birine görür görmez aşık olmamıştım.

Mars – Daha önce derken? Daha sonra oldun mu yani?

Venüs – Hayır canım. Daha sonra da başıma öyle bir şey gelmedi. Meğer sadece gökyüzündeki yıldızlar arasında değil, dünyada da ilk görüşte aşk diye bir şey varmış. Seninle göz göze geldiğim o ilk saniye…

Mars – Evet?

Venüs – İçimde havai fişek patladı sanki.

Mars – 🙂 Abartma Venüs.

Venüs – Hayır abartmıyorum. Aslında bununla şunu demeye çalışıyorum. Hani havai fişek patladığında önce sesini duyarsın. Ardından gökyüzü aydınlanır. Karanlığın içinde bir süre ışıkların dans etmesini izlersin. Sonra o muhteşem ışık hızlıca söner. Kısacık bir andır ama eşsiz bir duygusu vardır. Seninle göz göze geldiğim o ilk saniye, içimde ani bir patlama oldu sanki ve kalbimde yanan ışıklar dans etti Mars.

Mars – Biliyor musun Venüs, yazdığın günlüğe tepki vermiştim ama bazı benzetmelerin hiç fena değil aslında. Bunları not al bence.

Venüs – Şaka gibisin ama Mars. Hoşuna giden duygularım değil de, bunu anlatma biçimim mi yani?

Mars – Hoppala. Ne alakası var Venüs? Şimdi ben öyle bir şey mi dedim? Sana da bir türlü yaranılmıyor valla. Güzel olan bir yanını övdüm sadece. İfade etme şeklini beğenmem seni mutlu eder sanmıştım.

Venüs – Süslü cümleler kurmak için söylemiyorum ki ben bunları. Gerçekten öyle hissetmiştim. Sen sözlerime övgü yapınca sanki duygularımı hafife alıyorsun gibi geliyor. Zaten az önce de abarttığımı söyledin.

Mars – Venüsss…

Venüs – 🙁

Mars omzuna doladığı koluyla Venüs’e daha sıkı sarılır.

Mars – Demek beni gördüğünde içinde birden şimşek çaktı. 🙂

Venüs – Hayırrr, havai fişek.

Mars – 🙂 Aynı şey ki. Şimşek de aynı anlattığın gibi oluyor. Önce sesi…

Venüs – Evet ama şimşek insanın içinde bir korku duygusuna yol açar. Oysa ben öyle büyük bir coşku hissetmiştim ki. Sanki o an zaman yarıldı Mars ve ben zamansız bir boyuta geçtim. Çok acayipti. Aradığın bir şey, hiç beklemediğin bir anda kendiliğinden karşına çıkınca çok sevinirsin yaa. İşte tam olarak öyleydi. O an aklımın alamayacağı bir şeyler oluyordu ama ben çok mutluydum.

Mars – Banka oturmak için geldiğini sanıyordum. Demek özellikle geldin o gün yanıma.

Venüs – Yoo doğru. Banka oturmak için gelmiştim. Ayağım birden çok ağrımıştı o anda acilen oraya oturmam gerekmişti. Zaten hissettiğim duygulara o yüzden şaşırmıştım ya. Parkta hep aynı saatte aynı bankta kitap okuduğun için farkındaydım aslında senin. Ne zaman yürüyüşe çıksam görürdüm seni bir şekilde ama nasıl biri olduğunu merak bile etmemiştim açıkçası. Ne yalan söyleyeyim o güne kadar hiç ilgimi çekmemiştin. Hele ki bir erkek olarak…

Mars – Sağol yani Venüs. :)) Ben de güzel bir şeyler söyleyeceksin sanıyorum.

Venüs – Dur ama daha bitmedi ki. Ben senin yanına banka oturduktan kısa bir süre sonra parkta yerdeki çöpleri toplayan görevli yanımıza gelmişti. Seni tanıdığı için kendi aranızda kısa bir süre konuştunuz. Sen onunla konuşurken yüzüne bakıp doya doya seni seyretmiştim. O kadar güzel gülümsüyordun ki. İçimden “Bu adam bu kadar yakışıklı mıydı yaa,” dediğimi hatırlıyorum.

Mars – :))

Venüs – Sonra işte park görevlisi gitti. Biz seninle konuşmaya başladık. O konuşma esnasında havai fişekler ara ara patlamaya devam etti. :))

Mars – Canım benim… 🙂

Venüs – O ana kadar ilgimi çekmemiş olduğun için, senin içinde var olan ışığını tam yansıtamadığını düşünmüştüm.

Mars – Nasıl yani?

Venüs – Ben seni bilmeme rağmen senin tarafına hiç bakmıyorsam bence sende eksik bir şey olmalıydı.

Mars – Allah Allah yani Venüs. Ne saçma şey dedin şimdi. O eksiklik sende olmasın sakın.

Venüs – Evet biliyorum gerçekten çok saçma ama o zaman öyle düşünmüştüm işte. Bir inci bulmuş gibi hissetmiştim çünkü. Gerçek bir inci. Andre Gide’in Kadınlar Okulu kitabında bir söz vardır. Yaklaşık şöyle bir şeydir: “Bugün öyle kusursuz inciler üretiyorlar ki, gerçeğinden ayırt etmek mümkün olmuyor. Oysa gerçek inci bir servet değerindedir. Diğerlerinde değerin yalnızca görünüşü var.” Bu cümleleri çok severim.

Mars – Güzelmiş evet.

Venüs – İşte sanki ben içinde gerçek inci olan bir istiridye bulmuştum. Biliyorum yine saçma gelecek ama tam olarak şöyle düşünmüştüm: “Bu istiridyenin kabuğunu kırarsam incisini ortaya çıkartabilirim.” Böylece senin ışığın daha fazla insanı aydınlatacaktı. İşte sivri sözlerimle özellikle üstüne üstüne geldim o gün. Normalde kimseye söylemeyeceğim şeyler söyledim. Aslında korktuğun şeyi bulmaya çalışıyordum. Fakat cümlelerim o kadar yanlış yere gitti ki, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde bir baktım seninle kavga ediyoruz.

Mars – Eee ne demişler: “Büyük aşklar kavgayla başlar.”

Venüs – :)))

Mars – Seni gülümsetmek çok hoşuma gidiyor Venüs. Sen hep böyle gül olur mu?

Venüs’ün yüzüne yine hüzün düşer.

Mars – Bak şimdi. Ne oldu yine?

Venüs – Kavga etmeseydik keşke. Hatırlarsan o kavga yüzünden senin kafanda bir ön yargı oluşmuştu. İletişimimiz öyle bir hal aldı ki, seninle normal konuşmak imkansızlaşmıştı. Bana karşı içinde o kadar yoğun bir öfke vardı ki, beni düşman bellemiştin. Başka gözle bakamıyordun. Sana ne kadar aşık olduğumu bir türlü fark etmiyordun.

Mars – Evet ama bunlar çok önceydi. Hani unutacaktık. Sonunda yanlış anlaşılmaların hepsini konuşa konuşa aştık ve her şey geride kaldı. Açma tekrar o konuları. Bak önümüzde yepyeni bir başlangıç var. Bunu çok güzel değerlendirelim. Hem ara sıra kavga etmek iyidir. Negatif enerji boşalır.

Venüs – Öyle mi?

Mars – Tabi ki. Mesela şu an seninle bir kavgaya tutuşasım var ki aklın durur. Kendimi zor tutuyorum.

Venüs – Aaaa gerçekten mi? Niye, ne yaptım ki?

Mars – :))) Şaka yapıyorum Venüs. Şu an tek istediğim bir an önce yatağa uzanmak ve yumuşacık kollarının arasında dinlenmek. Yolculuk bir hayli yordu. Japonya Kaş’a gerçekten çok uzakmış. Üstelik İstanbul’da bir de aktarma yapacağız. Yalnız benim anlamadığım, daha geçen hafta ikimiz denizin ortasında yüzüyorduk. Karşı kıyıya varacağımız bir diyalog bekliyordum ben açıkçası. Konuşmalarımızın akışında bir tuhaflık varmış gibi gelmedi mi sana da Venüs?

Venüs – Marscım Elif şu an flashback tekniği uyguluyor. Karşı Kıyı diye bir köşe açıp önce uçakla Türkiye’ye dönmemizi anlatmaktansa, böyle bir akışın daha değişik olacağını düşünmüş. Bir ileri, bir geri anlatımlar filan… Okudukça anlaşılacak yani hikayenin gidişatı.

Mars – :)) Allahım yaaa. Flashback tekniği uyguluyormuş… :)) Bence bu Elif hiç yazmasın. Okuyucunun aklıyla bildiğin dalga geçiyor. Beni de hanım köylü bir karakter olarak anlatıp duruyor zaten.

Venüs – Aaaa hiç de bile. Yanılıyorsun Elif kimseyle dalga geçmeyi sevmez bir kere. Onu sürekli suçlamak yerine bir anlamaya çalışsan, çok iyi bir kız aslında. Kafası biraz ilginç çalışıyor hepsi bu. 🙂 Hem şu kadarcık metinde ne olmuş birazcık hanım köylü olmuşsan. Diyaloglarımızdan bir gün de memnun ol canım.

Mars – :)) Biliyor musun Venüs? Bu gidişle biz yine ilk tanıştığımız gün gibi seninle kavga edeceğiz o olacak. Gerçi takdir etmem lazım şimdi. Kesinlikle çok güzel kavga ediyorsun. Övgüme bu sefer daha çok kızacaksın ama ben senin kadar kolay beni kavgaya çekeni ve bu kadar güzel kavga edeni hiç görmedim inan ki. 😉

Venüs – :)))

Mars – :)) Seni seviyorum hayatım. İyi ki varsın.

Venüs – ❤️

Didem Elif

Not: Kaş’ta eğlence sektörü tam gaz sürerken bu hafta sonu gerçekleşecek olan Kaş Caz Festivali neden iptal edildi anlamadım. Üstelik pandemiye en uygun şartlar için aylardır titizlikle çalışılıyorken. Hem de açılışa bir hafta kala. Uygulamalardaki tutarsızlıkları ve eşitsizlikleri anlamak gerçekten zor. Hayırlısı olsun elbette. Mars ve Venüs karakterlerimi bu festivale götürmek istiyordum. Seneye artık. 🙂

Büyük Taarruz’un yıl dönümünde; 30 Ağustos Zafer Bayramımızda yürekten buluşacağım herkese şimdiden sevgilerimi iletiyorum…

Tehlike

Venüs ve Mars denizin ortasında yüzmektedir.

Venüs – Mars ben daha fazla devam edemeyeceğim. Çok yoruldum.

Mars – Hadi ama Venüs çok az kaldı.

Venüs – Nasıl çok az kaldı? Yüzüyoruz yüzüyoruz kıyı hala yakın bile değil. Sanki yıllardır kulaç atıyorum. İnan öyle yoruldum.

Mars – Şurada daha bir saat olmadı Venüs. Pes etme lütfen. Yapabilirsin biraz daha gayret etsen gerçekten az kaldı. Bir geriye bak. Geldiğimiz kıyıdan ne kadar uzaktayız şu anda.

Venüs – Ayy doğru söylüyorsun. E ne yapacağım ben peki? Geri de dönemem. Valla çok yoruldum. Bundan sonrasına gücüm yetmeyecek diye korkuyorum. Oysa yüzmeye başlamadan önce karşı kıyı gözüme ne kadar da yakın görünmüştü. Seni de yavaşlatıyorum. Beni habire beklemek zorunda kalıyorsun.

Mars – :)))

Venüs – Aslında sana yetişmeye çalışayım diye hızlı kulaç atıp daha çok yoruldum sanki. Sen bana göre çok hızlısın. Yan yana ilerlememiz mümkün değil ki Mars? Birlikte bu şekilde yola çıkmamalıydık. Seni de yoruyorum.

Mars – İstersen ben gidip geleyim. Sen bu arada biraz dinlen. Dönüş yolunda tekrar beraber harekete geçeriz.

Venüs – Ben korkarım denizin ortasında tek başıma. Ya köpek balığı gelirse. Beni yalnız bırakma lütfen.

Mars – Köpek balığı gelirse sanki ben ne yapabilirim ki? Hem ne işi var köpek balığının bu suda canım?

Venüs – Sahi mi olmaz mı bu denizde köpek balığı?

Mars – Gerçi hiç bilmiyorum Venüs. Olmaz herhalde. Yani olmasa iyi olur. Nereden aklıma soktun benim de şimdi?

Venüs – Yoktur canım. Hiç Elif’ten duymadım. “Balona dikkat edin, çok tehlikelidir,” demişti. Şu sıralar denizin en tehlikeli balığıymış.

Mars – Balona mı? Benim bildiğim balon gökyüzünde uçar. Denizde yüzeni de mi varmış?

Venüs – Var tabi. Elif bir kez denizde yüzerken görmüş Allahtan ölüymüş. Yoksa çok tehlikeli. Isırdığı yeri koparıyormuş valla.

Mars – Ona bakarsan bazen sevimli deniz kaplumbağaları bile tehlikeli olabiliyor.

Venüs – Aaa doğru. O güzelim varlık Elif’in Amerika’lı bir arkadaşını ne biçim ısırmıştı. Kim bilir suyun içinde ne yaşamışsa hayvan artık, insanlara saldırır hale gelmiş düşün. Yani öyle masum, iyi huylu, sakin deyip geçmemek lazım. Aslında bu durum insanlar için de geçerli. Doğasıyla oynanan her varlık gözü döndü mü her şeyi yapabilir. O yüzden kimsenin doğasını bozacak şekilde davranmamak lazım. Kafası atanın ne yapacağı belli olmaz.

Mars – Gerçi şimdi düşündüm de sen ekstra korkmakta haklısın Venüs.

Venüs – Nedenmiş o?

Mars – Şu an denizde yüzen bir  kaplumbağa ya da bir balık olsam, o tombik popondan kesin ısırmıştım seni. 😉

Venüs – Yaaa dalga geçme. Hem kilo vermeye başladım ki ben bir kere.

Mars – Sahi mi? Nerenden verdin acaba? Ayakların filan mı küçüldü? Buradan bakınca hiç belli olmuyor da. 😄

Venüs – Suda olduğumuz için olmasın. Ayy ben de sana ciddi ciddi cevap veriyorum. Sorsan mola verdik dinleniyoruz. Suyun içinde yüzerken bu kadar konuşulur mu canım?

Mars – Sen onu Elif’e söyle. Sanki konuşma metinlerimizi ben mi yazıyorum? Zaten bazen hiç söylemeyeceğim şeyler yazıp duruyor. Deli ediyor beni.

Venüs – Hah ben de ne zaman Elif’e laf sokacaksın diye merak ediyordum.

Mars – Niye laf sokayım canım, ben laf sokmasını hiç sevmem bir kere. Olanı söylüyorum. Neyse o değil de Venüs, az önce beni burada bekle dedim sana ama, aslında senin de karşı kıyıya kadar yüzebilmeni çok istiyorum. Başardığını gördüğünde sen de mutlu olacaksın. Yapabilirsin çünkü biliyorum. Korkuya kapılıp kendini zayıflatıyorsun şu an. Gayet iyi gidiyorsun güven bana. Sonuçta neredeyse çocuk yaşımdan beri düzenli yüzdüğüm için elbette ki benim kondüsyonum sana göre daha iyi. Ayrıca fiziksel olarak da daha güçlüyüm senden. Bütün bunlar normal yani. Hem ben seni beklemekten rahatsız olmuyorum. Zaman geçiyor filan diye de takılma, ne zaman olursa o zaman karşı kıyıya varırız. bir acelemiz yok ki. Hem beraber olduğumuz sürece ne fark eder ki? Sen yeter ki pes etme.

Venüs – Yanımda olduğunu bilmek bana cesaret veriyor aslında. Sen olmasan muhtemelen böyle bir işe hiç kalkışmazdım.

Mars – Bak aklıma ne geldi? Sana ilk fırsatta bir palet alalım Venüs. Böylece aynı enerjiyi sarf ederek daha hızlı yol alırsın. Bana yetişme kaygını da ortadan kaldırmış oluruz ne dersin?

Venüs – Bilmem fark eder mi?

Mars – Eder tabi etmez mi? Hataların ve yanlışların var tabi ama aslında tekniğin hiç fena değil sadece biraz kendini güçlendirmen gerek. Yüze yüze güçleneceksin merak etme.

Venüs – Biliyor musun? Denizin ortasında bu kadar konuşulur mu dedim ama seninle her şeyi konuşmak ne kadar iyi geliyor. Birden enerjim yükseldi.

Mars – Canımsın benim. Hadi o zaman yolumuza devam edelim. Karşı kıyıya vardığımızda da bu sefer kumların üzerinde bol bol konuşuruz. Kulağına söylemek istediğim şeyler için sabırsızlanıyorum doğrusu.

Venüs – Aaa neden kulağıma söylemen gerekiyormuş? Zaten bomboş görünüyor koy, kimse bizi duyamaz ki.

Mars – Evet bomboş görünüyor. İşte o yüzden koya varır varmaz sana sımsıkı sarılmayı planlıyorum. Seni bir güzel kumlara yatırıp…

Venüs – Ayy sana inanmıyorum Mars. Ben denizin ortasında suyla bu kadar cebelleşirken senin aklında hep bu mu var yani?

Mars – Çok özledim seni ne yapayım? Hem sen de kollarımın arasındayken bu kadar tatlı olmasaydın bana ne.

Venüs – :)))

Mars – Gülümsüyorsun değil mi, sonra da ben suçlu oluyorum ama.

Venüs – Ne söyleyeceksin kulağıma? :)))

Mars – Elif bunu burada yazabilecek olsa neden kulağına söyleyeyim Venüs? :)))

Venüs – :)))

Venüs kafasını suya sokup yüzmeye başlar. Mars bir süre sevdiği kadının arkasından gülümseyerek bakar, sonra o da peşinden gider. Zaman zaman dinlenerek ilerlerler. Karşı kıyıya vardıkları zaman onları çok güzel bir sürpriz beklemektedir.

Özgürlük

Mars – Allahım offf. Her tarafım ağrıyor.

Venüs – Hayırdır Mars, neyin var?

Mars – Dün geceden sonra oldu. Hep Elif yüzünden. Sabaha kadar kilimin üzerinde sevişilir mi ayol? Nerede görülmüş bu eziyet?

Venüs – Eziyet mi? Benimle sevişmek hoşuna gidiyor sanmıştım.

Mars – Gitmez mi canım? Hem de nasıl gidiyor bir bilsen ama ondan bahseden kim? Ben kilim kısmını söylüyorum. Sırf bizim üzerimizden Sevgi‘yi anlatacak, sırf içine Kilim detayı koyacak diye düştüğüm hallere bak.

Venüs – Sen Elif’e söyleniyorsun ama bak bu sabah Elif’ten bize bir Not gelmiş. Bizi özgür bıraktığını anlatıyor. Artık Japonya’da kalmak zorunda değilmişiz. Dilediğimiz an dilediğimiz yere gidebilirmişiz.

Mars – Ne? Notu ver bana bakayım.

Mars Venüs’ün elindeki not kağıdını alır. Burnuna gül kokusu gelir.

Mars – Haklısın. Artık özgürsünüz diyor. Bizi serbest bırakıyormuş.

Venüs – Evet! Ne güzel değil mi? Sevinmedin mi?

Mars – Bu işte bir bit yeniği var gibi gelmiyor mu sana da? Demiştim bizi Cennet köşesinden kovacak diye. Bak kovuyor işte. Sorsan kibarca gidin başımdan diyor bize.

Venüs – Yaaa offf Mars. Ne alaka? İstersek kalabiliriz ki. Bize bırakmış seçimi. Neyse boşver şimdi bunları da, benim notu okuyunca aklıma ne geldi? Çok güzel bir fikrim var. Üzerinde hazırlık yapamaya başladım bile.

Mars – Nedir o?

Venüs – 30 Ağustos’ta Kaş’a gidelim diyorum. Elif’e sürpriz yapalım.

Mars – Elif’e sürpriz mi yapalım??? Yazdığı karakterleriyle kendi kendine sürpriz yapanı da ilk defa görüyorum Venüs.

Venüs – :)))

Mars – Ayrıca 30 Ağustos da nereden çıktı?

Venüs – E Zafer Bayramı yaa. Orada kutlarız diye düşündüm. Aaa dur bekle hemen geliyorum.

Venüs Mars’ı salonda bırakıp yatak odasına gider. Kısa bir süre geçtikten sonra üzerinde ay ve yıldız olan kırmızı tişört giymiş bir şekilde geri döner. Elinde Türk bayrağını sallamaktadır.

Mars – Ay Venüs sen gerçekten çok alemsin. Yalnız Zafer Bayramı’na daha ne kadar zaman var, şimdiden nedir bu hazırlık Allah aşkına.

Venüs – Öyle deme Mars. Bu sene Türkiye’nin resmi bayramlarını Türk halkı pandemi yüzünden coşkuyla kutlayamadı. Artık sokaklara çıkıldığına göre 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı iyi değerlendirmek lazım. Şimdiden planlar yapmalı. Hem üç günlük Kaş Caz Festivali’nin de son günü 30 Ağustos’a denk geliyor. Üç gün boyunca Kaş’ta muhteşem bir atmosferde müzik dinleyerek Elif ile birlikte oluruz. Ne de güzel olur.

Mars – Üç günlüğüne hiç Japonya’dan Kaş’a gidilir mi Venüs?

Venüs – Canım birkaç gün önceden gideriz biz de. 23 Nisan’da, 19 Mayıs’da kız hep yalnızdı. Zafer Bayramı’nda beraber olalım diyorum.

Mars – Ondan önce 15 Temmuz Bayramı var. O zaman gidelim madem bu kadar Elif’i düşünüyorsun.

Venüs – Temmuz sıcağında Kaş’ta olmak mı? Aman istemem. Gerçi seninle sıcak soğuk demeden her zaman her yerde olurum o başka tabi ama ben şahsen Ağustos sonunda Kaş’a gitmeyi tercih ederim. Belki Eylül’e bile uzatırız tatilimizi bakarsın, olmaz mı?

Mars – Neyse Allahtan bu sefer ne giyeceğim derdin olmayacak Venüs. Anladığım kadarıyla bu tişörtünü giyeceksin… :)))

Venüs – Evet tabi ki. Ama sadece o değil. Bak bu da var. Vee bir de bu…

Venüs bir elinde Türk bayrağını sallar. Diğer elinde duran kırmızı balonu şişirmeye başlar.

Mars – Aaa o ne için?

Venüs – Hala ne için diye soruyor. Dedim yaa “Büyük Zafer” için. Neredeyse yüz yıl önce verilmiş mücadeleyi kutlamak için. Üzerine adını da yazacağım.

Mars – Kimin adını?

Venüs – Tabi ki Büyük Taarruz’un mimarı Atatürk’ün adını. Yüzlerce değil binlerce yıl geçse de adını altın harflerle göklere yazacağım.

Mars – Venüs’cüm biraz fazla abartmadın mı? Evet Atatürk gerçekten çok büyük ve önemli bir lider ama fanatikleşmedin mi şu anda sence? Ülkeye yıllarca bu tavırlar zarar verdi zaten. Mustafa Kemal Atatürk’ü o kadar ilahlaştırdılar ki bir kesim ondan resmen nefret etti. Onu eleştirmek bile bir zamanlar suç sayılıyordu. Düşün ki Yaradana küfür etsen bir şey olmuyordu ama Atatürk’e laf ettin mi hapsi boyluyordun.

Venüs – Canım ben ilahlaştırmak istemem asla. Sonuçta bir peygamber yerine koymuyorum tabi. Hatta bir insan olarak hataları da oldu elbette. Hele şu soyadı kanununu nereden çıkardı Allah aşkına. Elif’in canı çıktı kaç kez soyadını değiştirecek diye valla. 🙂

Mars – :)))

Venüs – Kısaca Marscım ben sadece onu ne kadar kalpten sevdiğimi anlatmaya çalışıyordum. Bir milletin özgür iradeye sahip olmak için verdiği anlamlı mücadelede Mustafa Kemal Atatürk’ün payı o kadar çok ki. Ondan bahsetmeden Cennet köşesinden ayrılmak istemedim doğrusu. Gerçi anlatmak istediğim konuyu Napolyon ile de anlatabilirdim ama kendi anlı şanlı tarihimiz dururken ne işimiz var Fransa’da…

Mars – Peki tamam madem çok istiyorsun gidelim Kaş’a. Ayrıca bu sene Patara Yılı. Şimdi aklıma geldi. Ağustos ayında meteor yağmurları oluyor. Belki ona da yetişiriz.

Venüs – Ah Mars harikasın!!! Ben hiç Patara’da güneşi batırmadım. Kum tepelerinde gün batımı şahane oluyormuş. Birlikte güneşi batırırız, sonra da meteor yağmurlarını seyrederiz. Ne şahane olur.

Mars – Yalnız biraz dur. Yavaş ol. Bütün bunlar çok güzel geliyor kulağa ancak ben hala Japonya’dan dışarı çıkabiliyor olmamızın şaşkınlığını üzerimden atamadım Venüs.

Venüs – Merak etme zamanla alışırsın. Bak tüm insanlık da aynı bocalamayı yaşıyor. Böyle böyle normalleşeceğiz işte.

Mars – Umarım bu özgürlük denen şey iyi bir şeydir Venüs. Tam duruma alışıyorum Elif köşeyi bitiriyor.

Venüs – Valla bu öykünün başında onun hakkında söylediklerinden sonra dua et Elif’in bizi yeniden “yıldız” yapmadığına Mars.

Mars – Ahahaha haklısın. Elif bu. Kızdırırsak yapar mı yapar valla. :))))

Venüs – :))))

Didem Elif

Not: Müzik yerine bu sefer zaferle dolu tarihimizi paylaşmak istedim. Bazen hatırlamakta fayda var.

Sevgilerimle

Sevgi

Venüs yatak odasındadır. Dolabındaki kıyafetleri yatağın üzerine boşaltmıştır. O sırada Mars odaya girer. Fonda Kenan Doğulu’nun Pamuk adlı şarkısı çalmaktadır.

Mars – Venüsss.

Venüs – Ayy korkuttun beni. Geldiğini hiç duymadım.

Mars – Allahım senin bu sıçrayarak ve bağırarak korkmaların bir gün benim yüreğime indirecek ama Venüs.

Venüs – Dalmışım afedersin. Dışardaydın ya, birden odanın içinde sesini duyunca korktum.

Mars – Nereye daldın sen bakayım? Şarkıcıya ne kadar içlenerek eşlik ediyordun öyle.

Venüs – Bu şarkıyı ne zaman duysam çok üzülüyorum Mars. İki insanın birbirini çok sevip de kavuşamaması ne kadar kötü olmalı. Dinlediğimde çok üzüldüğüm bir ayrılık şarkısı daha var. Ay neydi adını hatırlayamadım. Duru gibi yerinde duramayan bir kadın söylüyordu. Ay neydii hay Allah. Benim bu hafızam ne olacak böyle? Neyse aklıma gelince söylerim.

Mars – Kimden bahsettiğini anlamadım. Elif’in radyo programını mı dinliyorsun yoksa yine?

Venüs – Yok radyo değil çalan. Hem Elif radyo programını bıraktı ki.

Mars – Aaa niye?

Venüs – Biz nasıl tüm kıyafetlerimizi boşaltıp, kullanmadıklarımızı eliyoruz ve ihtiyacı olana vereceğiz. Elif de şu anda biraz öyle bir dönemden geçiyor.

Mars – Nasıl yani?

Venüs – Dolabındakileri boşaltmış bir nevi. Son aylarda tüm yaptığı işlere o gözle bakıyor. Şimdi ise içlerinden bazılarını eleyip, öncelik sırasına göre planlı hareket ederek daha nitelikli işler yapmayı hedefliyor.

Mars – Yani bir daha radyo programı yapmayacak mı?

Venüs – Bilmiyor. Ancak mevcut şartlarda yapmayacak. İlerde ne olur bilinmez. Benim işim neredeyse bitti sayılır. Senin kıyafetlerine ellemedim. Sen de yarın yaparsın olur mu?

Mars – Tamam canım. Hadi gel şömineyi yaktım. Karşısında birer kadeh bir şeyler içelim. Yorulmuşsundur.

Venüs – Aaa ne iyi olur. Biraz üşümüştüm de, ısınırız hem.

Mars – Ben de ondan şömineyi yaktım zaten. Üşümüşsündür belki dedim. Yani yaz sıcağında ancak Elif’in karakterleri üşüyebilirdi zaten, öyle değil mi? :))

Venüs – :))

Mars – İşini bitirdiğinde yanıma gelirsin, ben salona geçiyorum.

Venüs – Tamam canım. Şunları poşetlere koyayım geliyorum.

Venüs yatağın üstündeki kıyafetlerin hepsini poşetlere koyup Mars’ın yanına gider. Mars şöminenin karşısında oturmuş küçük bir kağıda bir şeyler karalamaktadır.

Venüs – Hayırdır Mars ne yazıyorsun?

Mars – Alışveriş listesi çıkarıyordum.

Venüs – Alışveriş listesi mi?

Mars – Evet. Alacaklarımızı unutmamak için. Niye şaşırdın bu kadar? Sen ne sanmıştın?

Venüs – İnsan bedeninde bulunan 7 çakrayı yazacağını düşünmemiştim elbette ama senin kafa da pek enteresan çalışıyor. Sadeleşelim diye tüm kıyafetlerimi eledim sense daha şimdiden alışveriş listesi hazırlıyorsun. Şaka gibisin Mars.

Mars – Canım mutfak alışverişi bu Venüs. Elif zayıflamaya taktı diye biz hiç yemek yemeyecek miyiz yani?

Venüs – Haaa mutfak için miydi ayy pardon. Alışveriş deyince benim aklıma kıyafet geldi nedense. :)) Ver bakayım neler yazmışsın? Aaa wok tavası da ekler misin Mars listene?

Mars – Wok mu?

Venüs – Evet Wok. Japonların ve Çinlerin kullandığı bir tava çeşidi.

Mars – Wok’un ne olduğu biliyorum. Sanki yemek yaptığın mı var Allah aşkına Venüs? Ne alaka yani? Olanla idare edelim, gereksiz masraf yapmayalım diyoruz. Yeni bir tava almanın sırası mı şimdi?

Venüs – Aaa bazen yapıyorum ki aşkolsun sana ama. Gözüne dizine dursun yaptığım yemekler. Senin seçtiğin bu malzemeleri görünce aklıma körili, mantarlı tavuk tarifi geldi ne yapayım? Wok tavada yapınca çok güzel oluyor. Sana lezzetli bir yemek pişireyim istemiştim.

Mars – Normal tavada yapsan ne olur sanki?

Venüs – Öyle deme bir tavanın bile yemeğin lezzetine katkısı vardır.

Mars – Seninle tartışılmayacağını hep unutuyorum. Tamam aşkım. Madem çok istiyorsun alırız tabi.

Mars eline bir odun alıp ateşe atar.

Mars – Hadi ateşe odunlarımızı atalım.

Venüs – E şimdi attın ya sen.

Mars – Öyle değil. İçimizde tutup, kendimize yük ettiğimiz her şeyi ateşe odun atar gibi atalım Venüs.

Venüs – Nasıl yani?

Mars – Hani Elif’in Hıdırellez Özel yayınında radyoda yaptığı gibi. Mesela benimle ilgili tüm kötü anılarını şu anda at ateşe Venüs. Yansın kül olup gitsin. Gitsin ki yeni anılarımız için yer açılsın.

Venüs – İyi de benim seninle ilgili hiç kötü anım yok ki.

Mars – Olur mu canım? İlla ki vardır. Hiç istemediğim halde seni çok üzdüm biliyorum.

Venüs – Hayır gerçekten. Geçmişimizle ilgili hiç üzülmüyorum ki ben. Aaa yok yok dur. Buldum. Benimle küstüğün, iletişim kuramadığımız tüm zamanları yakabiliriz aslında. Evet. Evet. O zamanları yakalım. Ne zaman bana küssen çok üzülüyorum çünkü. Onun dışında seninle birlikte olduğum her an benim için o kadar kıymetli ki. İyi ya da kötü, her ne olursa olsun seninle olan anlarımın bir saniyesini bile değiştirmek istemem.

Venüs Mars’tan hiç ses gelmeyince onun oturduğu yöne doğru bakar. Mars gözleri kapalı bir şekilde koltuğa basını yaslamıştır. Venüs içinden “uyumuş,” diye geçirir. Sessizce yerinden kalkıp başını Mars’ın dizlerine yatırarak yere oturur. Mars elini Venüs’ün saçlarına götürüp okşamaya başlar.

Venüs – Afedersin, öyle huzurlu görünüyordun ki, uyandırıp rahatsız etmek istememiştim. Gerçekten çok özür dilerim.

Mars – Uyumuyorum ki. Gözlerimi kapatmış seni dinliyordum. Tuhaf bir huzur veriyor sesin insana. İnsan susup öylece seni dinlemek istiyor.

Venüs – Gerçekten mi? Sesimi beğenmediğini sanıyordum. Böyle hissediyorsan ne mutlu. Peki ya sen Mars? Sen ne yakmak isterdin ateşte?

Mars – Geçmişteki tüm komplekslerimi atmak isterdim ateşe.

Venüs – Kompleks mi?

Mars – Evet. Senin yanında kendimi hep yetersiz hissediyordum. Her konuda o kadar iyisin ki. Bense senin yanında sanki daha olmamış gibiyim. Sana layık değilim diye düşünüyordum çoğu zaman. Senden kaçmak istiyordum bu yüzden. Küsmelerim hep ondandı. Bu duyguyla baş edemediğim için kendi içime kapanıyordum. Ama bu davranışlarım daha çok sensiz kalmama sebep oldu. Seni de kendimi de bu kadar üzdüğüm için çok üzgünüm. Sana daha önce “böğürür gibi konuşuyorsun,” dediğim için çok özür dilerim. O cümle ağzımdan nasıl çıktı gerçekten hiç bilmiyorum. Ben düşmanıma bile söylemem ki öyle şeyler.

Venüs – Dostuna böyleysen düşmanının halini düşünemiyorum Mars. :))

Mars – :))))

Venüs kafasını Mars’ın dizlerinden kaldırıp büyük bir aşkla sevdiği adamın yüzüne bakar. Mars sevgi içinde eliyle Venüs’ün yüzünü okşar. Hüzünlü yüzünde tatlı bir gülümseme vardır.

Venüs – Madem bugüne kadar böyle şeyler hissettin. Yakmakla çok iyi ediyorsun o zaman. Ama evimizde bundan sonra bir daha bunun gibi anlamsız düşüncelere yer vermeyelim olur mu Mars? Birlikte daha bir sürü güzel zamanlar geçireceğiz. Düşünsene bizim yaptığımızı kaç kişi yapabiliyor ki sanki. İnsanlar hep bir ev almanın hayalini kuruyor. Hatta bazılarının şansı oluyor da evlerine şömine bile yaptırabiliyor. Peki acaba bir kere karşısına geçip bizim gibi şöyle baş başa vakit geçiriyorlar mıdır? Hiç sanmıyorum. Oysa biz bak, baş başayız diz dizeyiz. Tek istediğim birlikte olmanın kıymetini bundan sonra unutmayalım. Olur da birimiz unutursa, diğerimiz gurur yapıp inatlaşmadan hatırlatalım. Anlamsız şeylere takılarak dünyayı birbirimize dar etmeyelim. Elimizde olan güzel şeylere odaklanalım ve sahip olduğumuz zamanı en güzel şekilde değerlendirelim. Sevgimizin yeryüzündeki her şeyden daha kıymetli olduğunu bilip, karşılaştığımız her sorunun üstesinden gelmenin yolunu mutlaka bulalım.

Mars kendini koltuktan yere doğru kaydırıp Venüs’ün yanına oturur. Elini Venüs’ün saçlarının arasına dolayarak onu kendine çekip uzun uzun öper. Birbirini çok seven Mars ve Venüs çifti, yerdeki kilimin üzerinde sabaha kadar aşkla sevişirler.

Didem Elif

Bağ

Venüs – Offf yaaa…

Mars – Hayırdır Venüs ne oldu?

Venüs – Şimdi telefonla Türkiye’yi aramak için operatöre adımı yazdırdım. Adımın Venüs olduğunu söylüyorum. O bana habire Veynası gibi bir şey diyor. Nedir benim şu adımdan çektiğim bu hayatta anlamadım. Koskoca Japonya’da adımı doğru düzgün söyleyen bir kişi bile çıkmayacak mı karşıma Allah aşkına?

Mars – Hahaha. Üzüldüğün şeye bak Venüs. Ben de bir sorun çıktı sandım. Adını yazdırdın sonuçta ama değil mi?

Venüs – Evet evet yazdırdım. 🙂 Bakalım ne zaman bağlayacaklar? Bekleyeceğiz artık.

Mars – Kimi arıyorsun peki?

Venüs – Uranüs’ü.

Mars – Uranüs’ü mü? Allah Allah! O da nereden çıktı ki şimdi?

Venüs – Japonya’ya gelecekmiş de, gelirken İstanbul’dan bir şey getirmesini isteyecektim.

Mars – Sahi mi? Uranüs Japonya’ya mı geliyormuş?

Venüs – Ne o, çok mu sevindin?

Mars – Yok be ne sevineceğim. Meraklandım sadece. Niye geliyormuş ki buralara acaba? Ne zaman geliyormuş?

Venüs – Şu an hiçbir şey bilmiyorum. Adımı bile söyleyemeyen şu operatör bağlayabilirse eğer, görüştüğümde öğrenebileceğim.

Mars – :))))

Venüs – Zaten bu teknoloji denilen işten ben hiçbir şey anlamadım. Japonya’nın içinde her yerde cep telefonu kullanabiliyoruz ama yurt dışını aramak için operatöre bağlanıp adımızı yazdırmamız gerekiyor. Şaka gibi. Valla şaka gibi. Bu cennet köşesi denen yer hem gelişmiş hem gelişmemiş. Pek acayip şey.

Mars – Çünkü bulunduğumuz internet sayfasında geçmiş ve gelecek aynı zamanda yazılıyor Venüs, ondan olsa gerek.

Venüs – Nasıl yani?

Mars – Zaman konusunda bir sürü bilimsel okuma yapmadan sana bunu anlatmaya çalışıp kafanı daha fazla karıştırmak istemem ama paralel evren diye bir şey var. Elif onu anlatmaya çalışıyor olmalı.

Venüs – Eskiden Elif’in annesinin evinde kullanılan paralel telefonlar gibi bir şey mi?

Mars – Hahaha. Ne ilginç benzetmelerin var. Ama evet aynı farklı odalara bağlanan paralel telefonlar gibi diyebiliriz aslında. Telefonlardan birini geçmiş, birini gelecek gibi düşün. Ve aralarında eş zamanlı paralel bir bağlantı olduğunu…

Venüs – Ayy dur Mars. Kafam iyice karıştı. Neyse Uranüs’ü bağlasın da şu operatör ne zaman bağlarsa, nasıl bağlarsa bağlasın. Başka hiçbir şey istemiyorum.

Mars – Hayret! Şaşırtıyorsun beni bazen. Uranüs’ü sevmediğini sanıyordum.

Venüs – Elif’in karakter sıkıntısı var. Az karakterle çok şey anlatmaya çalışıyor da, ondan Uranüs’ü ilk gördüğümde hoşlanmamıştım. Yoksa çok tatlı bir kadınmış meğer.

Mars – Tanıyınca seveceğini biliyordum.

Venüs – Evet çok sevdim gerçekten. Çok kafa biri. Yalnız tek bir kusuru var. Çok sigara içiyor. Bir keresinde böyle karşılıklı senle oturduğumuz gibi oturuyorduk. Oturduğumuz kafenin adını hatırlayamadım şimdi. Duvarında bir film afişi vardı. Neyse… Sigara konusunda bana değişik şeyler anlatmıştı. Söyledikleri o an zihnimi açmıştı valla. Ama yine de işte kendisi bir türlü bırakamıyor.

Mars – Ne anlatmıştı ki?

Venüs – Yakından tanıdığı birinin çocuğu genç yaşta çok feci bir trafik kazasında ölmüş. O da destek olmak için o akşam evine gitmiş kadının. Kadın perişanmış tabi. Oğlunu nasıl soğuk morgda bırakıp eve geldiğine üzülüp ağlıyormuş. O an şöyle düşünmüş. Bu kadın en sevdiği varlığı olan çocuğunu morgda bırakıp eve geldi, bense bana ve bütüne zarar verdiğini bildiğim şu sigarayı bile bırakamıyorum. O gün bununla ilgili duyduğu vicdan azabını anlattığında çok etkilenmiştim.

Mars – Ah ne kadar üzücü bir hikaye. Neyse daha güzel şeylerden konuşalım Venüs. Hem sen Uranüs’le ne ara bu kadar samimi oldun ben anlamadım. Bundan benim niye hiç haberim yok?

Venüs – O kısımları Elif daha yazmadığı için öğrenemedin tabi. Böyle canlı bir şekilde öğreniyorsun işte fena mı?

Mars – Sürprizlerle dolusun Venüs.

Venüs – 🙂

Mars – Sahi sen ne isteyecektin Uranüs’ten?

Venüs – Saç boyası.

Mars – Saç boyası mı?

Venüs – Evet. Benim burada her zaman kullandığım markayı bulmam zor oluyor da. Şöyle topluca getirsen ne güzel olur diyecektim.

Mars – Ciddi olamazsın Venüs! Senin saçların boya mıydı? Sen gerçek esmer değil misin?

Venüs – Aaa üstüme iyilik sağlık. Tabi ki gerçek esmerim. Sanki solaryumda mı kararttım ben bu teni Mars. Aşk olsun. Sadece milyarlarca yıl yaşım olunca artık beyazladı saçlarım tabi. Aslında bana kalsa çoktan doğal haline bırakırdım da sen bakımlı kadın seviyorsun diye yapamıyorum.

Mars – :))))

Venüs – Ayy sen bana ne güzel gülümsedin az önce öyle… Keşke şu anı kameraya kaydedebilseydim Mars.

Mars – Niye ki?

Venüs – Tekrar tekrar izlerdim. Öyle güzel gülümsüyorsun ki.

Mars – 🙂 Çok alemsin Venüs. E o zaman ben sana kaydedeyim gülümsememi, sen istediğin zaman izle.

Venüs – Öyle olur mu canım, sen de… Kendiliğinden bana gülümsedin. Hiçbir şey onun yerini tutar mı hiç? İçime yayılan sıcaklığı anlatabilsem keşke.

Mars – Ama sen böyle konuşunca benim de içime bir sıcaklık yayılıyor Venüs.

Mars Venüs’e iyice yaklaşıp onu boynundan öpmeye başlar. Elbisesinin yakasını sıyırıp omzuna doğru ilerlerken birden telefon çalar.

Mars – Hah! Tam zamanında bağlandı yani…

Venüs – Evet sorma. Uranüs sağ olsun tam zamanında yetişip kurtardı beni. :))) Aferin valla ona… :))

Didem Elif

Not: Pandemi tüm dünya için ciddi tehlike yaratıp da ülkeler arası dolaşım durduğunda, pek çok kişi kısa süreliğine gittiği ülkede mahsur kaldı. Bir arkadaşım; Türkiye’deki eşine ve çocuğuna bir an önce kavuşmak istemesine rağmen, İngiltere’de haftalarca kalmak zorundaydı mesela. Kaş’ta ise; yurt dışından tatile gelen bir grup genç, aylarca ülkesine dönemedi. Şimdi uluslararası dolaşımın açılmasıyla herkes bir yerlere gitme peşine düştü. Yalnız ikinci dalganın ne zaman geleceği belli olmaz. Ben hanımların yola çıkmadan önce valizlerine birkaç tüp boya atmalarını öneririm. Ne de olsa birinci dalgada saç meselesi, kadın erkek herkesin en büyük sorunlardan biri olmuştu. 🙂

Sevgilerimle…

Korku

Venüs Mars’ın göğsüne yatmış bir şekilde yatağın içinde uyuyakalmıştır. Mars sevdiği kadının varlığını kalbinde dolu dolu hissederek yumuşacık dokunuşlarla Venüs’ün tenini okşamaktadır. O sırada Venüs rüya görmeye başlar. Rüyasında Mars ile birlikte karanlık bir gecede ağaca tırmanmaktadırlar.

Venüs – Hay Allah bulamıyorum. Sen buldun mu Mars?

Mars – Hayır ben de bulamadım. Karanlıkta tırmanırsak elbet bulamayız. Gündüz çuvala mı girdi Venüs? Ne işimiz var bu saatte ağacın tepesinde anlamıyorum.

Venüs – Ama çok canım çekiyor. Valla çok zor dayanıyorum. Sabah olmasını bekleyemeyeceğim inan ki.

Mars – Canın niye bu kadar çekti hiç anlamadım. Hayır sen elma sevmezsin ki? Düşeceksin başına bir şey gelecek diye korkuyorum. Hele o mantar topuklu ayakkabılarla olacak iş mi bu yaptığın yani Venüs?

Venüs – Taktın sen de ayakkabılarıma ama. Bir daha bahsedersen, yemin ediyorum çıkartıp buradan kafana fırlatacağım Mars. Hedef belirledim mi ıskalamam bilirsin.

Mars – 😄 Ağaca tırmandığın o görüntünü unutamıyorum ne yapayım. Aklım çıkıyor düşündükçe. Hadi gece gece ağaca tırmanmaya kalkıştın, bari spor ayakkabı giyseydin yaa ayağına. Kızıyorsun bana ama hiç ağaca o ayakkabılarla çıkılır mı Venüs? 🙈

Venüs – Boyumun yetmediği yerlere rahat uzanırım diye özellikle bunları tercih ettim. Elmanın olduğu dala ulaşmak için, mesela öne doğru uzanmam gerektiğinde filan daha kolay kaldırma etkisi yapacağını düşünmüştüm.

Mars – 🤭 Seni böyle dinleyen de akıllı bir çözüm buldun sanır.

Venüs – Gülmeee. Ayakkabının teki birazdan kafana geliyor Mars az kaldı.

Mars – 😅 Tamam tamam. Sustum. Elmayı bir an önce bulup yesen de insek şu ağaçtan artık.

Venüs – Çok istiyorsan sen in Mars. Niye beni bekliyorsun ki?

Mars – Ağacı görünce mecburen bekledim. O an seni öylece bırakmak bana tehlikeli geldi. Böyle şeyleri nasıl tutturuyorsun çok acayip.

Venüs – Sen böyle konuştukça motivasyonum bozuluyor ama.

Mars – Hep aynı şeyi yapıyorsun. Öyle inatçısın ki. Ben sana elma yeme demiyorum ama bu işi daha doğru yollarla yapabilecekken aklına estiği gibi davranıyorsun. Söyleniyorum diye kızıyorsun da, ben sana yardımcı olmaya çalışıyorum sadece. Hem ne demek sen in. Şu durumdayken seni yalnız bırakır mıyım Venüs? Aklın alıyor mu yani?

Venüs – Çözüm bulmaya çalışıyorum ben de. Şimdi vazgeçip ineyim mi yani ağaçtan. O kadar da tırmandım.

Mars – Bazen zorlamamak gerekir. Hele ki yöntem yanlışsa. İnelim bence şimdi. Sabah olunca ben sana düzinelerce elma alacağım söz.

Venüs – Peki tamam o zaman. Hadi inelim. Ayyyy….

Mars – Venüsssss…

Venüs çığlık atarak yatağın içinde doğrulur. Mars Venüs’ten gelen beklemediği bu ani tepki karşısında çok korkar.

Mars – Ne oluyorsun Venüs? Ödümü koparttın.

Venüs – Allahım çok şükür rüyaymış.

Mars – Hayırlara gitsin. Ne gördün böyle?

Venüs – Ağaçtan düşüyorum sandım, sanki gerçek gibiydi. Şimdi anlatsam sana saçma gelir. Elma arıyoruz gece vakti ağaçta. Ne alakaysa?

Mars – Elma mı? Allah Allah. Yoksa Elif bizi Cennet köşesinden kovmayı mı planlıyor?

Venüs – Komplo teorilerini bırak şimdi Mars. Ne kovması ne kovulması Allah aşkına. Elif geçenlerde Japonya’daki ayva ağacını araştırıyordu. Hani “evlendiler ayvayı yediler” manasında. 🙂 Ama Japonya’daki ayva ağaçları pek yüksek görünmemişti gözüne. Heralde ondan elma ağacını kullanmış olmalı öyküsünde.

Mars – Ne anlatmaya çalışıyor peki bununla sence?

Venüs – Ay bilmiyorum. Ben hala üzerimdeki korkuyu atmaya çalışıyorum şu an.

Mars – Gerçekten ne biçim sıçradın öyle. Ben bile korktum. Dur sana su getireyim.

Mars su getirmek için mutfağa gider. Venüs dayanamayıp arkasından onu takip eder.

Mars – Sen neden geldin? Ben sana getirecektim. Bak şimdi. Üstüne de bir şey giymemişsin. Üşüyeceksin Venüs.

Venüs – Oda o an çok karanlık geldi. Rüyamı hatırladım. Yine düşecekmişim gibi… Göremeyeceksin beni diye… O halde orada olmak… Tek başıma. Ne anlamı var ki, dedim o zaman. Çok korktum. Yoksa niye geldim yanına kadar sanıyorsun?

Mars – 😅

Venüs – Bak ya gene gülüyor.

Mars – Bazen gerçekten çocuk gibisin ama. Neyse korkmana gerek yok artık. Güvendesin şu anda merak etme. Sadece bir rüyaydı. Hadi şu suyu iç de seni üşütmeden yatağa geri dönelim.

Mars yatağın içinde kendini kötü hisseden Venüs’e sıkıca sarılır. Şevkatle saçlarını okşar.

Mars – Bu korku halinden rüyanı güzel yorumlayarak çıkabilirsin aslında biliyor musun? Hem benim bildiğim kadarıyla rüyada elma görmenin çok güzel anlamları var.

Venüs – Sahi mi?

Mars – Evet. Hele ki ağaçtan bahsediyorsun. Kim bilir nasıl kısmetler bekliyor bizi? 🥰

Venüs – Öyle mi diyorsun?

Mars – Tabi ki. Bizimle ilgili çok güzel şeyler olacak bence. Bak gör.

Venüs – Ahh inşallah. 🙂

Mars – Hem şu an sen böyle kollarımın arasındayken ben öyle mutluyum ki Venüs. Seninleyken geleceğe ya da geçmişe dair her şeyi unutuyorum. Sadece sen varsın burada ve ben şu anın doya doya tadını çıkarıyorum. Sen de şimdiye döndüğün an tüm korkuların geçecek.

Venüs Mars’ın dediği gibi ana döner ve sevdiği erkeğin gözlerinin içine bakar.

Venüs – Canımsın sen benim Mars. Gerçekten sırf varlığın bile ne kadar iyi geliyor bir bilsen.

Mars – İnan benim için de öyle. Zaman algısı içinde her kaybolduğunda, şu ana odaklan Venüs. Şimdiki zamanda kalmayı becerebilirsen korkunu da yönetebilirsin. Bir zamanlar gökyüzünden kayıp düştüğün için bilinçaltında böyle bir korku kalmış olmalı. Normal yani böyle bir rüya görmen.

Venüs – Haklısın. Hem rüyamda sen sürekli söyleniyordun biliyor musun? Şimdi bu konuşmalarına bakınca galiba rüyaların tersi çıkıyor. 😄

Mars – Rüyanda kesin seni hiç öpmemiş olmalıyım o zaman?

Venüs – Evet hiç öpmedin. Nerden bildin?

Mars – Seni şimdi doya doya öpeceğim de ondan. 😍

Venüs – 😍

Didem Elif

Not: Bazı şarkılar üzerinden yıllar geçse bile dinlediğiniz anda hala ne kadar güzel hissettiriyor. Tıpkı bazı duygular gibi…

Sevgilerimle…

Buluşmak

Mars – Bu ne güzellik böyle Venüs? Özel bir yere gidiyorsun galiba bugün.

Venüs – 😍😍😍 Senin için süslendim. Dışarı çıkacaktık ya? “Hadi bugün dışarı çıkalım,” demiştin, unuttun mu?

Mars – Evet. Bugün evde uğraşmak yerine dışarda bir şeyler yeriz diye düşünmüştüm.

Venüs – Tamam işte. Ben hazırım. 😊

Mars – Ama sen çok güzel olmuşsun. O zaman ben de üstümü değiştireyim. Biraz bekler misin?

Venüs – Tamam tabi ki. Demek beni bu kıyafetle beğendin. Nasıl mutlu oldum sana anlatamam. 😍😍😍

Mars – 😍😍😍 Bekle beni. Hemen geliyorum.

Mars Venüs’ü alnından öpüp giyinmek için odaya gider. Venüs de beklerken salondaki koltuğa oturur. Çantasında taşıdığı kitabını çıkartıp okumaya başlar. Gözü bir an sehpanın üzerinde duran nota kağıtlarına takılır. Mars’ın son günlerde yeniden eline gitarını aldığını hatırlayıp gülümser. Onu gitar çalışırken dinlemeyi ne çok sevdiğini düşünür. O sırada Mars yüzünde endişe dolu bir ifadeyle salona doğru yavaş adımlarla yürümektedir. Elinde Venüs’ün günlüğü vardır.

Venüs – Hayırdır Mars neyin var? Bir şey mi oldu? Ama yine günlük konusu mu? Bu meseleyi hallettik sanıyordum. Senin gözünden bakıp anlayabilmek için kaç defa okudum o defteri Mars haberin var mı?

Mars – Yok olmuş.

Venüs – Ne yok olmuş?

Mars – Yazdıklarının hiçbiri yok. Silinmiş.

Mars – Nasıl silinmiş? Öyle saçma şey mi olur? Ver bakayım.

Venüs şaşkın bir şekilde Mars’ın elinden defteri alır. Sayfalarını çevirir. Defter sanki hiç kullanılmamış gibi bomboştur.

Venüs – İyi ama bu benim günlüğüm değil ki? Bu defter zaten boştu canım. Çok alemsin bir şey oldu sandım ben de.

Mars – Nasıl yani? Senin günlük tuttuğun defterin aynısından bir tane daha mı vardı?

Venüs – Evet evet ben bu defterden iki tane almıştım.

Mars – Niye ki? Buna da benim mi yazmamı istiyorsun yoksa?

Venüs – Öyle bir isteğim ya da beklentim yok canım. Ben bu defteri gördüğüm anda tasarımını o kadar çok beğenmiştim ki, iki tane almıştım. Biri bana kalır, diğerini de sevdiğim birine hediye ederim diye düşünmüştüm. Fakat sonra kimseye vermeye kıyamadım. İkisi de bende kalmıştı. 😄 Birini işte virüsle boğuştum günlerde senin için doldurdum. Diğeri de duruyor öyle içi boş bir şekilde. Hem sen giyinmeye gitmedin mi? Ne yapıyordun defterle öyle?

Mars – Aslında onu diyecektim. Bu gömleğin kolları nedense uzun geldi. Her zaman aldığım beden oysa ki. Tam aynaya bakıyordum gözüme defter ilişti. Bana verdiğin defter sandım. Bunu kaldırmıştım burada ne işi var diye düşünürken, bir baktım içi boş. İki tane olduğunu bilmediğim için şok oldum ben de haliyle. Bir an deliriyorum sandım. Aşkolsun yani Venüs.

Venüs – Böyle olacağı aklıma gelmedi. Kusura bakma.

Mars – Neyse olmadı di mi bu gömlek? Kolları tuhaf mı duruyor sence?

Venüs – Yoo ben farkı anlamadım. Rengi çok tatlıymış. 😊 Sen de ne güzel adamsın kardeşim her şey yakışıyor. Hem öyle çok yakışıklı olma zaten kıskanırım ben şimdi seni. 😉

Mars – 😊 Tamam hadi çıkalım o zaman. Seni Japonya’nın en güzel suşi yapan yerine götüreceğim.

Venüs – Suşi mi? Yaşasın! 😍 Bir an önce gitmek için sabırsızlanıyorum. 🎈

Mars – Ay bilseydim bu kadar mutlu olacaksın, daha önce götürürdüm. 😄

Venüs ve Mars evden elele çıkarlar. Japon bir görevli apartmanın yerlerini silmektedir. Venüs görevliye Türkçe “Kolay gelsin,” der. Görevli elindeki temizlik sopasını koltuk altına alıp iki elini göğüs kafesinde birleştirir ve başıöne doğru eğerek onlara selam verir.

Mars – Adamla Türkçe konuştuğuna inanamıyorum. O da ne dediğini anlıyormuş gibi sana teşekkür ediyor. Şaka gibisin valla.

Venüs – Anlıyor tabi. Kalpten dinlediğinde karşındakini duyarsın ki Mars. Hatta konuşmasa bile duyarsın. Sadece bakışından ne dediğini anlarsın.

Mars – Yok artık. Peki ben sana ne diyorum şu an söyle bakalım.

Mars yolun ortasında durup gülümseyen gözlerle sessiz bir şekilde Venüs’ün gözlerinin içine bakar. Sokakta dış sesler devam etmektedir.

Venüs – Ama seni öyle karşımda bana bakarken görünce çok heyecandım ben şimdi. Kalbimin sesinden ne dediğini duyamadım valla.

Mars – İnanmayacaksın ama sana bakınca ben de heyecanlandım. Çok uzaklaşmamışken eve geri mi dönsek acaba? Seni doya doya öpmek istiyorum. Sokak ortasında ayıp olur şimdi. 😉

Venüs – Yaaa Marssss. 😊

Mars – Off tamam tamam. Yalnız yüzün kızarınca çok tatlı oluyorsun. 😊

Venüs – 😍

Mars ve Venüs elele yürümeye devam ederler.

Venüs – E arabaya binmeyecek miyiz? Yürüyerek gidecek kadar yakın mı gideceğimiz yer?

Mars – Biraz yürüyüp sonra arabaya bineceğiz. Yemekten önce uğrayacağımız yere yürüyerek gitmemiz gerek.

Venüs – Nereye uğrayacağız ki?

Mars – Müzeye.

Venüs – Müze mi? Gerçekten mi? Beni müzeye mi götüreceksin?

Mars – Van Gogh seversin ya sen. Onun Japon sanatından ne kadar etkilendiğini anlatan özel bir sergi var. Yolumuzun üzerinde hemen. Yemekten önce onu gezeriz diye düşünmüştüm.

Venüs – Ayy ne güzel olur. Hem de ne kadar severim. Harika bir ressam. Paris’teyken, Montmartre’den aldığı Japon resimlerini taklit ederek kendine bambaşka bir dünya resmetmiş olması ne enteresan değil mi? Sahi Mars, sen az önce bana susarak ne söylüyordun?

Yolun ortasında yeniden dururlar. Mars sevgi içinde Venüs’e bakar.

Mars – “İyi ki buradasın, yanımdasın,” diyordum.

Venüs – ❤️ 😍

Mars – 😍

Didem Elif

Not: Korona günlerinde sevdiklerimizle dışarda buluşmak heralde en çok özlediğimiz şeylerden biri olsa gerek. Aslında “Elbet Bir Gün Buluşacağız,” şarkısı buraya pek yakışırdı. Ama geçen hafta İlhan Şeşen’in sosyal medya hesabında evden gitarla çaldığı çok güzel bir şarkıya rastladım. Size onu dinletmek isterim.

Sevgilerimle…

Facebook
Twitter
Instagram