Mutluluk Kulübü

Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde, daha iyi bir yıl geçirmek adına; hepimiz umut dolu niyetler ediyoruz, bereket dolu cümleler kuruyoruz. En çok da 2013 yılının kendimiz ve sevdiklerimiz için mutlu geçmesini diliyoruz.

Geçmiş yıllarla kıyasladığımda 2012 yılı kendimi mutlu hissettiğim senelerden biri oldu. Oysaki daha önceki senelere nazaran geçtiğimiz sene olumsuz pek çok olayla baş etmek durumunda kaldım. Onun öncesindeyse kesinlikle konforlu ama mutsuz bir hayatım vardı. Hatta hayattan tek bir şey istiyordum: Mutlu Olmak!

Kim mutlu olmak istemez ki?

Konfor alanımdan çıkmamamın, beni mutsuzluk çemberinin içinde tuttuğunu anlamam uzun zamanımı aldı. Bu yüzden eylemsizlik en kötü eylemden iyiymiş gibi yaşıyordum. Zaten başaramamak korkusu elimden gelenin en iyisini yapmama engel oluyordu. Çabalamadığımı bilmenin verdiği huzursuzluk nefes almamı bile zorlaştırıyordu. Kendimi çoğu zaman yürüyen bir cenaze gibi hissediyordum. Kimsenin beni anlamadığını düşündüğümden; bana güzel cümleler söyleyen, ne yapmam gerektiğini öneren insanlara öfke duyuyordum.

Yazdıklarıma bile yansıyordu duygu durumum. Adı ‘Aşk Bir Kadın Hastalığıdır’ olan, içi ruhu bunalmış insan hikayeleriyle dolu bir öykü kitabım vardı. Anlattığım hikayelerin sarmalında gün geçtikçe kayboluyordum.

Peki zincirleri nasıl oldu da kırdım ve duygu durumum değişti? Tekrar tekrar yaşadığım kısır döngü haline gelmiş acı veren anlara farklı bakmayı nasıl başardım? Mutsuz bir hayat mutlu bir hayata nasıl dönüştürülebilir? Bir püf noktası var mı? Mutluluğun sırrı nedir? Yeni bir aşkla mı yoksa iyi kazançlı yeni bir işle mi gelir? Yepyeni güzel mi güzel bir evde hayata yeni bir başlangıç yapılabilir mi? Ya da maceralarla dolu güzel bir tatil yapmak yeterli olabilir mi?

Yeni yıl gibi, yeni olan her şey gibi, ilk birkaç gün her yenilik iyi gelir. Keşke bunların etkisi uzun sürebilse. Oysa genelde yeni ilişkide eski alışkanlıklar devam ettirildiğinden, yeni iş yerindeki çalışma şartları zamanla eski iş yerindeki gibi olmaya başladığından, yeni eve eski hatıralarla taşınıldığından, yeni şehre yaşamdan bunalmış kafalarla gidildiğinden, gerçekte insanın iç dünyasında hiçbir yenilik olmadığından; yeni olan her “şey”in etkisi kısa sürer.

Bütün bunların farkında olarak başlamıştım 2012 yılına. Kendimde kalıcı değişimler olmasını sağlamış, mutlu olmayı nihayet başarmıştım. Dönüşümde olduğum bu dönemde yılın ortalarında öyle biriyle tanıştım ki, üzerimde uzun süre etki edecek izler bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. Onu ilk gördüğümde güler yüzlü ve sıcakkanlı oluşu hoşuma gitmişti. “Ne tatlı bir kadın,” diye düşündüm. Çok anlamlı bir günün gecesinde onu rüyamda gördüm. Pek anlamlandıramadım o zaman. Ne de olsa rüyalar her zaman çok anlamlı olmaz. “Hayırlara gitsin,” der, üzerinde fazla durmayız. Bu rüyadan sonra daha sık bir araya gelmeye başladık. Güzel enerjisini kurduğu mekana da yansıttığından onun sunduğu etkinliklere katılmayı seviyordum. Değişimde olduğum bu dönemde tam da olmam gereken yerdeydim sanki. Onun üzerimde sağladığı dolaylı etki zamanla doğrudan katkıya dönüştü.

Müge Çevik’ten bahsediyorum, Şapka Danışmanlık’ın kurucusu ve Mutluluk Kulübü’nün mimarından… Mutluluk Kulübü, Müge Çevik’in insanları mutlu olma eşiğinden geçirebilmek adına kurduğu bir okul adeta. Bu okul ile geçen ay Şapka çatısı altında tanıştım. Yani mutlu olduğumu hissettiğim bir dönemde girdim bu kulübe. Ancak 2012’de kendim için yaptığım “en iyi şey” olduğunu söyleyebilirim. Bu anlamda kendi adıma bulunduğum yeri daha da sağlamlaştırmak, eksiklerimi tamamlamak, hatalarımı düzeltmek adına en doğru zamanda en doğru yer oldu burası benim için.

Mutluluk Kulübü, kocaman yüreği olan bir insanın sevgisini ve tutkusunu ortaya koyduğu bir okul. Kulübün üyesi olduktan sonra her saniye hissediyorsunuz bunu. İşin güzel tarafı, bitmesini istemediğiniz bu okul bir gün bitiyor her biten güzel şey gibi; ama kulüp üyeliğiniz hiç bir zaman bitmiyor…

Mutluluk Kulübü üyesi olduğum için çok mutluyum!