Zenginlik

Hayatın içindeki zenginlik oldum olası ilgimi çekmiştir. İnsanın çeşitliliği, doğanın çeşitliliği, kültürel çeşitlilik, bakış açısının çeşitliliği…

Ve bütün bu çeşitliliğe sahip olduğumuzu fark ettiğimizde yaşadığımız içsel zenginlik…

Garip bir yolculuğa çıktım. On beş gündür yollardaydım. Yolculuğuma arkadaşlık etsin diye yanıma aldığım Yılmaz Şener’in kitabının adı gibi, “Kör Adım”larla ilerledim. Önümü görmeden, sonrasını çok da hesap etmeden kalbimin sesiyle hareket ettim.

Bu demek değil ki aklım devre dışıydı. Aksine akıl, kalp ve beden bütünlüğü içinde hissediyordum kendimi. Sadece; sabit ve korumacı bir aklın önderliği yerine, açık bir kalp rehberliğinde aklımın dağarcığına sık sık ayar çekerek rotamı belirledim. Tıpkı bilinmeyen yolları ince detaylarıyla gösteren bir navigasyonla yol alır gibi.

Nereye varmak istediğini hatta ne istediğini bilmek ve nerede olduğunu hatta kim olduğunu bilmekle başlıyor yolculuk dediğin şey.

Söylenen yoldan giderken dönmen gereken yerde dönmediğinde, varmak istediğin noktaya seni ulaştırmak için navigasyon sana sunduğu güzergahı nasıl yeniliyorsa; aklım da kalbimin ritmine göre güzergahlar sundu bana. Ben de bedenimle ona uyum sağladım.

İyi hissetmek…

Referansım tamamen bu oldu. İyi hissetmek…

Kaş’tan ayrılıp İstanbul’da yaşamaya geçen kıştan beri başladım ancak bir ev dolusu eşyamı hala Kaş’ta tutuyordum. İstanbul’da bir ev açma şartlarını bir süre daha ayarlayamayacağımı fark edince daha fazla beklememeye ve eşyalarımı bir depoya koymaya karat verdim. Okul kapanır kapanmaz kızımı babasına yaz boyu bırakmak için Kaş’a götürdüğümde; bana ait ne varsa toplayacak, belki bazı eşyaları satacak ve eski eşimle aramda çocuğumun babalık bağı dışında hiçbir bağ bırakmayacaktım.

Buna karar verdikten çok kısa bir süre sonra yaptığı işleri çok sevdiğim birinden çok hoşuma gidecek bir teklif aldım. Bu teklifi değerlendirmek, içinde olduğumuz pahalılıkta durduk yere bana ekstra masraf çıkaracaktı, zaten artan benzin fiyatları yüzünden nakliye ciddi bir para tutacaktı ama biliyordum ki bu teklifi değerlendirmezsem de hep aklımda kalacaktı. Kalbimizin sesini dinleyerek hareket etmediğimizde hep aklımızda kalır çünkü. Kalbim gitmek istiyordu, ben de üstüne çok fazla anlam ve hayal yüklemeden gerçek neyse onunla yüzleşmeye niyet ederek çıktım yola. Sonuç ne olursa olsun hayal kırıklığı yaşamayacağıma dair söz verdim kendime. Belirsizlik yerine netliğin olduğu bir yolculuk olmasını diliyordum her şeyden önce.

Böylece ilk olarak Ege’ye vurdum rotayı. Kızımı İzmir’de halasına teslim ettikten sonra civarda keyifli bir kaç gün geçirecek, ardından Kaş’a gidip toparlanacaktım. Fakat İzmir’de günler geçtikçe kendimde böyle bir taşınma işiyle uğraşacak gücü bulamadım. Başlarda geçirdiğim anları hiçbir şeyle değişemeyecek kadar mutluydum aslında ancak kendi kendime kaldıkça içimde yaşadığım gerçeklerle yüzleşme beni tahmin ettiğimden daha fazla sarstı. Güçlü bir deprem atlatmış gibi hissediyordum. Öyle ki, sanki hamileydim de gittiğim her yere taşıdığım bebeğimi hiç beklemediğim bir anda aniden düşürmüştüm. Koskaca bir boşluk ama aynı zamanda yıllardır taşıdığım bir suçluluk yükünden kopmuş gibi bir rahatlama hatta özgürlük hissi. Ben yaşadığım duyguya asla hayal kırıklığı demezdim ama kesinlikle üzgündüm çok üzgün.

Hiç gücüm yokken kendimi eşyaları taşımak için zorlarsam daha kötü olmaktan korkuyordum. Nitekim yolun ortasında rotamı değiştirdim. Kaş’a gitmedim. Gidemedim.

Son anda yıllardır davet edildiğim ama kabul etmediğim, aslında bana pek masrafı olmayacak Assos’ta gerçekleşecek bir organizasyona katılmaya karar verdim.

İyi hissetmek…

Dedim ya, şu on beş gündür yol alırken referansım hep bu oldu. İyi hissetmek…

Tam da bu sebeple bana kim iyi hissettiriyorsa onun yanında kaldım ve ne iyi hissettiriyorsa onu yaptım.

Şimdi İstanbul’dayım. Gücümü topladığımda Kaş hikayesini de kapatacağım elbette.

Oldum olası birine yük olmaktan hiç hoşlanmadım. Ya da birinin kötü hissetmesine sebep olmayı hiç istemedim. O kişi varlığından hoşnutsuz olduğum biri bile olsa, savaşmak yerine ondan uzaklaşmayı tercih ettim.

Karşı tarafa huzursuzluk vereceğim duygusu beni hep korkutmuştur. Fikrimi ve düşüncelerimi söylemekten asla çekinmem ama bunu kötü ve negatif duygu yüklemeden söylemenin yolunu bulmaya çalışırım genelde. Öfkeyle yol almayı sevmem. Yolumuzu seçimlerimiz belirliyor neticede ve ne olursa olsun, bu pek mümkün değil biliyorum ama, herkes olduğu yerde iyi olsun istiyorum. Seçtiği adımlarda geride kötü bir duygusu kalmasın, iyi hissetsin. Yoluna iyilikle devam etsin.

Başkaları için bunu yapacak gücüm olmasa da en azından kendim için bunu başarabilmek istiyorum. Hayatın içinde zengin bir şekilde yaşamak varken fakirleşmeyi, insan kaybetmeyi hiç ama hiç sevmiyorum.

Didem Elif

Facebook
Twitter
Instagram