Her ne kadar korona günlerini zor geçirmediğimi düşünsem de duygusal anlamda yoğun günler geçiriyorum. Bu sürecin üstesinden kendi başıma gelebildiğim için içim rahat ama çok eğlendiğim de söylenemez. Bu hüzün, yaptığım işlere de yansıyor ister istemez. Oysa bence artık hüzünden çıkıp gülümsemenin hatta belki eğlenmenin vakti geldi.
Korona ilk yayılmaya başladığında Almanya’da yaşayan kuzenimle telefonda konuşuyorduk. Koranadan bahsederken kuzenim birden: “Hatırlıyor musun Elif, babamın cenazesinde bizi ne kadar güldürmüştün,” dedi ve bu vesileyle yıllar öncesine gittik. Aynı olayı yeniden anımsarken bir daha güldük. İçim sevgiyle doldu.
Elbetteki çok üzgün olduğumuz bir gündü. Her şeyden önce şok içindeydik. Eniştem ile ilgili böyle bir haber almayı hiç beklemiyorduk. Oysa kalbimizi ölüme alıştırdığımız bir dönemdi. Kınalı saçlı ananem bir süredir dünya ile olan bağlantısını kesmiş, yeni doğmuş bir bebek gibi yoğun bakım ve ilgi gerektiren bir sürece girmişti. Teyzemler ve annem, dönüşümlü olarak dayımın evinde kalarak ona bakıyorlardı.
En perişanları; 14 yaşında evlenerek yuvadan uçan, ömrünün büyük kısmını Almanya’da geçiren teyzemdi. Yani yukarıda bahsi geçen kuzenimin annesi. Anavatanına yeni dönüş yapmıştı. Sürekli “Ben anneme doyamadım, hep ondan uzakta yaşadım, şimdi yanına geldim ama o beni bırakıyor,” diyerek ağlıyordu. .
İşte o dönem sıklıkla evde yalnız kalan eniştem ani bir kalp krizi geçirdi ve iki gün geçmeden onu kaybettik. Ailecek pek severdik eniştemi. Pamuk kalbi gözlerine vuran güzel insanlardan biriydi. Yılda sadece birkaç kez görürdüm onu ama oldum olası gülümseyen gözleriyle karşılaşmayı severdim. Kötü haber sonrası Almanya’da yaşayan çocukları apar topar Türkiye’ye gelmişti. Hepimiz çok üzgündük.
Teyzem kahrolmuştu. Her daim sevgi ve saygı içinde eşlik eden yol arkadaşı onu terk edip gitmişti. “Ben anneme doyamadım diye isyan ettim, Allah benim sevgilimi aldı, oysa annem yaşlıydı, kocamla ilgilenemedim, onun bir sıkıntısı olduğunu fark edemedim,” diyerek yanıyordu içi bu sefer. Büyük bir vicdan azabı içindeydi.
Eniştemin ailesine ait Adapazarı’ndaki cenaze evinde gözlerimiz ıslanmadan teyzemle aynı odada bir dakika bile duramıyorduk. Kalabalık iyice artınca gençler ikinci kata çıktık. Tıpkı dayımın köy evindeki gibi, tıpkı çocukluğumuzun bayramları gibi yine kuzenler bir odaya doluşmuştuk. Tek farkı hiçbirimiz o günlerin mutluluğu içinde değildik. Aslında kimse ne söyleyeceğini bilmiyordu. Konuşmuş olmak için konuşuyorduk belki de.
Nedenini hatırlamıyorum bir ara ablam, “Ben her anlamda babama benzerim, babamın kızıyımdır,” gibi bir şeyler söylüyordu. İşte ne olduysa o zaman oldu. Ablama dönüp “Sen şimdi iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi söyledin ben anlamadım,” dedim. Bunu komik bir şekilde söylemiştim. Birden herkes gülmeye başladı. Öyle böyle değil ama basbaya kahkaha atıyoruz. Gülmek ağlamanın kardeşidir denir. Sinirlerimiz de bozuktu tabi. Ama o andan sonra gecenin ruh hali değişti. Zaman zaman yine gülerek ve sevgi içinde anılardan bahsedip oturduğumuz yerde geceyi sabah ettik.
Koronanın en korkulan günlerinin içindeyken, babasını kaybettiği gün ile ilgili kuzenim yıllar sonra bana bu olayı hatırlatınca yaptığım şeyin ona gerçekten iyi geldiğini o an anladım.
Bunu hatırlamak bana da iyi geldi.
Hayat bize zaman zaman güzel, zaman zaman da kötü sürprizler yapıyor. Doğası gereği bu böyle. Kanımca meseleyi kişisel algılamamakta fayda var. Aslında her şey bir yanılsama bir açıdan baktığında. Şu sıralar belki sık sık geçmişe gittiğimiz bir sürecin içinden geçiyoruz. Belki bazı şeyleri hatırladıkça içimiz sızlıyor.
Teyzem farklı bir seçim yapsaydı neler yaşanacağını bilemezdi aslında. Davranışlarımız, seçimlerimiz o günün duygularıyla şekilleniyor. Ona göre hareket ediyoruz. Yaşadıklarımız da bizi yine o ana göre yoğurup biçimlendiriyor. Teyzem ki 30 yaşındaki oğlunun ölüm acısıyla mücadele etmiş bir kadındı. Yine de palazlanmış yüreğinde annesine doyamamış bir çocuk vardı. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki?
Bu arada teyzem tüm trajik hikayesine rağmen hala ailenin en eğlenceli ve en kalbi saf kişisidir. Diğer kardeşlerinin tüm ciddiyetine ve akılcı tutumlarına rağmen onun hayatla hatta kendisiyle dalga geçtiği çocuksu bir bakış açısı vardır. Eniştem teyzemi en iyi tanıyan kişi olduğu için; o gün elinde olup da yanına gelebilseydi eğer eminim ona şöyle derdi: “Canın sağ olsun be Cemile…”
Didem Elif
Sevgiyle kalın…