Hayır Diyebilmek

Her kız çocuğunun babasına ayrı bir düşkünlüğü olur. Benim babam kucaklamayı, öpmeyi seven, sevgisini hissettiren ve gösteren bir babaydı. O yüzden benim ona düşkünlüğüm de hat safhadaydı. Ancak an gelir öpüp severken dayanamaz bazen yanağımdan ısırırdı. Kendimi hatırladığım en küçük yaşımdaydım, babam ablamın yanağından ısırdığında; ablam, “baba yapma, canım acıyo!” diye bağırmaya başlardı. Ben hemen yanlarına gidip, “beni ısır baba, beni ısır benim canım acımıyo,” derdim.  Canım acırdı acımasına. Sırf beni daha fazla sevsin diye acının üstüne koşarak giderdim.

İnsanın sadece kendi canını yakacak seçimler yapması kendi sorumluluğundadır elbette, ancak genelde bu seçimler başkalarının da canını yakar. Sonuçta çocukça masumhane bir tavır da olsa, ne ablam ne de babam bu olayı hatırlamıyor dahi olsa; ablamın haklı ve karakterli duruşuna gölge düşüren, onun haklılığını zayıflatan bir davranıştı sergilediğim. Bu yüzden hayatın içinde “hayır,” demeyi öğrenmem zaman aldı haliyle. Allahtan bunu öğrenmem gerektiğini erken fark ettim.

Pazar günü referandumla oylayacağımız yeni bir anayasa sunuldu önümüze. Çıkacak evet ya da hayır sonuçlarından korku duymayacak kadar yaradana teslim olmaya çalışıyorum aylardır. Çünkü esasen toplum olarak neyi öğrenmeye en çok ihtiyacımız varsa o sonucun çıkacağına inanıyorum kendi özümde. Bu hiç bir şey yapmamak anlamına gelmiyor.

Çok sevdiğim bir hikaye vardır. Kral Nemrud, ne kadar güçlü bir kral olduğunu herkes anlasın, görsün istemiş. Ona karşı gelen Hz. İbrahim peygamberin yakılmasını emretmiş. Meydanda göklere kadar yükselen İbrahim peygamberin atılacağı ateşin alevinden korkan hayvanlar kaçışmaya başlamış. Bu sırada bir karınca ağzında taşıdığı bir damla su ile telaşla ateşin olduğu meydana doğru gidiyormuş.  Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş: “Acele ile nereye gidiyorsun?” Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alarak cevap vermiş: “Haberin yok mu? Nemrud, İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.” Diğer karınca kahkahalarla gülmüş buna: “Senin yanan büyük ateşten haberin yok galiba. Ateşe hiç mi bakmadın? Senin bir damla suyun bu kadar büyük ateşe ne yapabilir ki?” Su taşıyan karınca: “Olsun, hiç olmazsa benim hangi tarafta olduğum anlaşılır.”

Hayattan öğrendiğim bir şey varsa, sadece kendinden yana düşünerek alınan kararların bedelleri ağır oluyor. İçinde yaşadığın çevreyi önemseyerek gidilen yollar ise, bütüne hizmet ettiği için bambaşka güzelliklere kapı açıyor. Siyaset dediğimiz şey hep kendinden yana olana yaradı bu güne kadar. Bu yüzden içinde bulunduğumuz sistem değişecekse bu bütünü saran, kucaklayan bir anlayış olmalı. Yarımızın razı olmadığı, içine sindiremediği bir anayasa bana göre niyet olarak baştan bütüne hizmet etmiyor demektir.

Tam yüz yıl önce, birlik beraberlik içinde canını ortaya koyarak, sömürü zihniyetine “hayır,” demiş bir milletiz biz. Oldukça kanlı ve haysiyetli bir tarih miras bıraktı bize atalarımız. Miras bu, adından belli; kendimiz kazanmadığımız halde elde ettiğimiz haklarımız var. Ama bir o kadar da Cumhuriyet’i koruma, demokrasiyi geliştirme borcumuz var canları pahasına zalimliğe karşı duranlara. İşte tam da bu yüzden, sırf kendi varlığını ve gücünü daha fazla büyütmek adına, koca bir toplumu ateşe atan bu anayasa önerisine “Hayır,” diyorum.

Seçime bir gün kala kimsenin fikrini değiştiremeyeceğimi biliyorum. Zaten şu saatten sonra böyle bir niyetim de yok. Bir damla su misali benim için bu yazı. En azından hangi tarafta olduğum belli olsun diye.

Facebook
Twitter
Instagram