Bir insanı sevmekle başladı her şey. Kırk yaşıma kadar anne olmaktan ne kadar korkuyordum oysa. İnsan yavrularına da özel bir düşkünlüğüm yoktu hani. Yeni doğmuş bir kedi ya da bir köpek gördüğümde daha fazla sevinirdim bir bebeğe kıyasla.
Dedim ya her şey bir insanı sevmekle başladı diye. Önce onlarsız hayatın anlamsız olacağı sevdiklerimden kilometrelerce uzağa taşındım. Bakmayın Kaş’la ilgili aşk yazıları yazdığıma. Kaş’a her zaman aşıktım o başka. Ama İstanbul’dan bıkmış küçük bir sahil kasabasına taşınma hayalleri kuran biri değildim. Hatta çok daha başka hayallerim vardı benim. Kesinlikle çok daha başka. Ne yaparsın ki onunla olma derdi sarmıştı beni. Fizan dese Fizan’a gidecektim peşinden.
Aslında karşılıklı olarak çok da hesap etmeden tuttuk birbirimizin elinden. Kim olduğumuza bakmadan, birlikte yapıp yapamayacağımızı sorgulamadan verdik evlilik kararını. “Sevgi olduktan sonra her sorunu çözeriz,” dedik. Sorunların hepsini bizim çıkartacağımızı bilmiyorduk daha.
Anne baba olmayı etraflıca düşünmediğimizi ve yine gözü kara davrandığımızı da şimdi fark ediyorum.
Evet bir insanı sevmekle başladı her şey. İyi ki de başlamış. İyi ki de gözü karartmışız. Şimdi birbirimizin parçası bambaşka bir insanı sevmekle devam ediyor her şey.