Çocukluğumdan beri bir gün Mars’a gidebileceğim hayalini içimde saklı tutar dururum. Dünya bir yere elbette ama Mars’a da ayrı bir sempatim var doğrusu. Uzaya özel bir merakım olduğundan değil. Gezegenlerin isimlerini saymaya kalksam karıştırırım büyük ihtimalle. Beni Mars’ta yaşam olabileceği ihtimali cezbediyor.
Bugün Ursula K. Le Guin’nin Mülksüzler adlı romanı geldi aklıma. Mülksüzler’de biri tamamen kapitalist biri de tamamen anarşist düzende olan iki ayrı dünya vardır. Le Guin; politik sistemleri, ütopik olan bu bilimkurgu eserinde çok güzel işlemiştir.
Ben de bugün 14 Şubat olunca, tamamen aşkla yönetilen bir dünya olsa diye düşündüm. Düzen nasıl olurdu acaba? Sadece aşık olanların yaşadığı, aşık olamayanların asla giremeyeceği bir dünya. Sevgili ya da çift olmaktan değil, aşkın doğasının ruhunuzu ele geçirmesinden bahsediyorum. Onun özünün havaya karışmasından. Suyla, nefesle, salgıyla iliklerinize kadar bulaşıp sizi komple değiştirmesinden. Aşkla durdurulamaz bir şekilde var olmanızdan. O dünya o zaman kim bilir ne güzel olurdu.
Bazı insanlar tarafından kapitalist düzenin uydurmacası diye düşünülen Sevgililer Günü, bence adı Aşk olan bir dünyada daha bir anlamlı olurdu. Orda kuşkuculara, hayatı negatif algılayanlara, başkalarının arkasından konuşanlara, kıskançlara, hasetlere, kuyu kazanlara yaşam hakkı olmayacak çünkü. Her güzel şeyin altında bir bit yeniği arayanlar anında bitlenip ölecekler. Bugün aynı zamanda Dünya Öykü Günü ya, ben de kendi çocuksu ütopyamı düşlüyorum işte. Aşkın olduğu yerde güzel bir öykü yaratıldığına inanıyorum çünkü.
Bir yandan da, kadına yapılan şiddete karşı bir eylem olarak; dünyanın her yerinde pembe giyinmiş kadınlar, sokakta aşkla dans etti bugün. ŞİDDETE KARŞI DANS etmek ne güzel bir eylem düşüncesidir. Negatif bir enerji, pozitif bir enerjiyle ancak bu kadar güzel giderilmeye çalışılabilir. Enerjisiyle katkıda bulunan herkese teşekkürler. Dünya sanki biraz daha pembe dönmeye başladı onlarla. Yoksa bana mı öyle geliyor?