Dönem dönem televizyonda izlemeye tahammül edemediğim şahıslar ya da programlar olmuştur. Burada ismini telaffuz edecek olmaktan bile vicdan azabı duyacağım Ajdar da, bugünlerde bunlardan biri. Kendini sanatçı hatta hiperstar olarak nitelendiren, ne kulağa ne göze hitap etmeyen bu şahısa zerre kadar kızamıyorum doğrusu. Bütün öfkem onu programlara çıkartanlara. Bu yolla bir yandan kendisiyle dalga geçip kendilerince eğleniyorlar, diğer yandan da onun popüleritesini artırıyorlar. Niyetim kimsenin ekmeğiyle oynamak değil, ancak ilerde ekmek kavgasına girişecek çocuklarımızın böyle örneklerle uyutulmasına da gönlüm razı olmuyor. Çünkü gerçek hayat bu değil.
Yazık ki televizyon kutusunun sanatla yakından uzaktan bir alakasını olmadığını uzunca bir süre önce öğrenmiş durumdayım. (Bunun en güzel örneğini Sezen Aksu hepimize gösteriyor aslında. Yıllardır ekranlara hiç çıkmamasına rağmen şarkıları dillerden düşmüyor.) Ama artık günümüzde haber programları bile eğlence programı formatında. İzlenebilecek kalitede programlar ise nerdeyse gece yarısından sonra başlıyor. Çalışan bir kadın olmanın en güzel yanlarından biri, gündüzleri yayınlanan kadın programlarına hiç rastlamıyor olmak. Eskiden onların yerine kötü mü kötü Meksiya ya da Brezilya dizileri yayınlanırdı. Daha çok ev kadınlarının ve çocukların ekran başına oturduğu bu saatlerde, dört köşeli iletişim aracımız neden bu kadar bilinçsizce kullanılıyor anlamıyorum.
Bunların yanı sıra bir şeyi kabul etmek gerekir ki, işitme engelliler için yapılan tek bir program türü var. O da magazin programları. Eskiden beri vasat olan magazin programlarındaki altyazılar sayesinde evde 100 kişilik parti varken bile, bu önemli haberlerden geri kalmamak mümkün. Ama toplam üç haber, 1 saat boyunca ellişer defa gösterilince biraz zeka deforme oluyor tabii.
Son zamanlarda birbirinin benzeri tartışma programları başladı. Dört ünlü kişinin bir araya gelip, bütün bir hafta boyunca kanallardaki en ilginç buldukları konuların tartışıldığı bu programlar da, magazinsel olmaktan öteye gidemiyor. Bazen bu kişiler birbirlerinin üzerine kahve dökerek haberlerde bile yer alabiliyorlar. Böylece en tuhaf, en ilginç belki de en garip kendileri oluyorlar.
Başladığında tam anlamıyla bir furyaya dönüşen Popstar Yarışması da yeniden gündemi doldurmakta. Alaturka Popstar yani Türk usulü müzik, yine dört ünlü kişiden oluşan jürinin, yarışmacıları eleştirdiği ve oylama sonucu her hafta bir yarışmacının elendiği bir program. Müzik keyfi açısından lafım yok doğrusu, ancak şu da var ki müzikten çok jürinin konuşmalarını dinliyoruz.
Bence son yapılan televizyon programları ve reytingler öyle gösteriyor ki, biz millet olarak konuşmayı ve konuşanı çok seviyoruz. Hele boş konuşana hayran hayran bakıyoruz. Eskiden dinlemeyen bir toplum olduğumuz söylenirdi. Galiba bunları izleye izleye biz dinlemeyi öğrendik. İyi ama ufacık tefecik içi dolu fıçıcık olan büyülü kutudaki bu görüntü kirliliği ne zaman sona erecek?
Bizim Avrupa / 26 Aralık 2006