Kendimi tanıtmam gereken ortamlarda özellikle yaşımı söylerken çok rahatımdır. Hatta genelde olduğumdan küçük göründüğümden, fırsat olsa da yaşımı söylesem diye can atarım. Ancak meslek söz konusu olunca durum biraz farklı. Geçtiğimiz Cumartesi gününe kadar, yazar olduğumu söylerken içim sıkılırdı ve rahatsız olurdum.
Daha önce Son Kulis Haber’de yayınlanan “Ben Kimim, Biz Kimiz?” başlıklı yazımda Tamer Dövücü’den ve onun geliştirdiği “Optimum Denge Modeli”nden bahsetmiştim. Gittiğim ODM I eğitiminde Tamer bey bu modelin teorisini anlatmıştı ve isteyen bazı katılımcılara uygulamalar yaparak farkındalık yaşamalarını sağlamıştı.
Uygulamanın daha ağırlıklı yapıldığı dört ay sürecek olan ODM II ise geçen ay başladı. O sıralar eğitime gitmekten vazgeçecek kadar ağır bir grip geçiriyordum. Nefes almakta zorluk çekiyor ve sürekli öksürüyordum. Ancak öğrenmeye başladığım bu dili geliştirmeyi çok istediğimden; bahanelerime sığınmadım, iyileşmeye direnip vazgeçmek isteyen bedenime ben daha büyük bir direnç gösterdim. Böylece iki günün sonunda hayat boyu işime yarayacak bir besin depoladım. Belki de bu yüzden eğitim sonrasında öksürüğüm azalmış, yüzüme biraz renk gelmişti.
Geçtiğimiz Cumartesi günü bir ara emek ve motivasyon konusunu işliyorduk. Erteleme eyleminin üstesinden gelme kısmını can kulağıyla dinliyordum. Sorduğum bir soru üzerine Tamer Dövücü ile birlikte bunun uygulamasını yaptık.
“Ben Kimim, Biz Kimiz?” adlı yazımda da belirtmiştim; ODM’nin en etkilendiğim kısmı soruna kimlik yönünden yaklaşmasıydı. Tamer Dövücü ertelemekle ilgili mevcut sıkıntımın da kimlik boyutunda olduğunu fark etmemi sağladı.
Sahip olduğum bütün kimliklerin yazarlık kimliğime katkısı olduğuna inanmışımdır her zaman. Ancak Tamer bey bütün kimliklerim içinde en güçlü olan üç tanesini sorduğunda yazarlık kimliğimi saymadım bile. Çocuk, kadın ve öğrenci kimliklerim ise başı çekiyordu. Son zamanlarda öğrenci kimliğimin ne kadar öne çıktığı yazılarımdan da gayet net anlaşıyor zaten.
Bence bir yazar için kadın ya da erkek kimliği çok önemlidir. Kadın yazarlarımızdan Elif Şafak’ın “Siyah Süt” adlı otobiyografik romanını bu anlamda çok severim. Şafak, Siyah Süt’te kadın kimliğiyle yaşadığı açmazları yaratıcı ve samimi bir dille anlatır. Ben de insan olmayı bir kadın vücudunda ve ruhunda deneyimlediğime göre; bu kimliğimin önde olmasında bir sakınca görmüyorum. Ayrıca üç güçlü kimliğim içinde en yetişkin olan o olduğu için ona sahip çıkmakta yarar var.
Ancak yazar kimliğim neden bu kadar gerideydi? Bunu iyi anlamam lazımdı. Kendime bir yazar olarak güvenmiyor muydum? En büyük tutkum yazmak değil miydi benim? Bunca zaman kendimi kandırmış olabilir miydim?
Zihnim bu sorularla meşgulken, Tamer bey kendime sormam gereken esas soruyu sordu. Çok şaşırtıcı bir cevap geldi. “Yazar olmaktan utanıyordum.” Utanç verici bir meslek olduğu için değil elbette. Öğrenilmiş bir duyguydu bu. Duygu ve düşüncelerimi ifade etmekten utanmayı ilk kez beş yaşında öğrendiğimi fark edince, kendi kendime gülmeye başladım. Ben gülünce beş yaşındaki Elif benden yine utandı sanırım ve o zamanlar yaşadığım olayın ne olduğunu o an bana anlatmadı.
Farkındalık; belki daha önce bulunduğunuz ya da ilk defa girdiğiniz bir odaya açılan kapı gibidir. Tamer beyle yaptığımız uygulama sayesinde, utanç hikayesinin yaşandığı odanın içine giren kapı açılmıştı. Ancak hikayenin tamamını odanın içine girip kapıyı kapatınca anladım. Beş yaşındaki Elif dört numaralı kocaman gözlükleriyle kapının arkasında duruyordu. Ona büyüyünce ne olacağı sorulduğunda, göz doktoru olacağını söylüyordu. Cevap ailesinin çok hoşuna gitmişti. Gülüyorlardı. Üstelik odaya her girene bu hikayeyi anlatıyorlardı. Acıklı olmamasına rağmen izlediğim sahne ile gözlerim doldu. Yüzünü yere indirmiş olan beş yaşıma odaya girmeme izin verdiği için minnetle gülümsedim bu sefer.
Tamer beyin tuttuğu ayna sayesinde, boyu kazık kadar olmuş arkama saklanan yazar kimliğimle yüzleşmiş oldum böylece. Beş yaşındaki halim nasıl benim yüzüme bakamıyorsa, ben de onun yüzüne bakamadım önce. Yıllardır ben onu ne kadar görmezden geldiysem de, o oradaydı ve benim hazır olmamı bekliyordu. Tamer bey aynayı bir an için indirdiğinde o yine arkama saklanmaya çalıştı. Ama artık onu görmezden gelmek istemiyordum.
O gün öğrenci kimliğim yazar kimliğimi kabullenmeyi öğrendi. Bugün ise kadın kimliğim kendini ifade etmekten utanmamayı…
Şimdi; kadın olan yazar kimliğim, çocuk ve öğrenci kimliklerimle elele verdi, hepbirlikte yürümeye devam ediyoruz.